Eskiden üniversite kazanmak büyük bir gurur, büyük bir hedefti. Aileler “bir üniversite oku, hayatın kurtulsun” derdi. Diplomanın olduğu yerde saygı da, iş de, gelecek de kendiliğinden gelirdi. Ama artık üniversite okumak, bir son değil; çoğu genç için karmaşık bir başlangıç.

Bugünün gençleri dört yıl, beş yıl, bazen daha fazlasını okuyup mezun oluyor. Fakat diploma eline geçtiğinde, hayal ettiği kapıların çoğu kapalı. İş ilanlarına bakıyor; “deneyim şart”, “en az üç yıl tecrübe”, “yabancı dil zorunlu”. Bir yandan tecrübe istenirken bir yandan kimse yeni mezuna fırsat vermiyor. Sonunda gençler, kendi kendine fısıldıyor: “Peki ben nereden başlayacağım?”

Üniversite okumanın anlamı ise bu noktada değişiyor. Artık bilgi öğrenmekten çok, hayatta kalmayı öğrenmek gerekiyor. Kiralar, ulaşım, yemek, kitap… Öğrenci olmak bile masraflı. Mezuniyet sevincinin yerini çoğu zaman gelecek kaygısı alıyor.

Ama tüm bunların arasında gençlerin en büyük gücü hâlâ duruyor: Umut. Çünkü üniversite sadece derslerden ibaret değil; insanın kendini tanıdığı, ne istediğini anladığı, bir şeyler ürettiği, hayal kurduğu bir dönem. Diplomanın değeri düşmüş olabilir, ama hayaller hâlâ değerli. Gençlerin yaratıcılığı, enerjisi, pes etmeme hali… Bunlar bugün bile çok güçlü.

Belki sistem değişti, belki beklenen cevaplar yok… Ama yine de gençler bir yolunu buluyor. Kimisi kendi işini kuruyor, kimisi alan değiştiriyor, kimisi bambaşka bir ülkede sıfırdan başlıyor. Üniversite, artık “garanti gelecek” değil; “kendi yolunu çizme cesareti” anlamına geliyor.

Diploma eskisi gibi güvence olmayabilir. Ama gençlerin kendisi hâlâ bu ülkenin en büyük güvencesi.