Asgari ücrete gelecek zam konuşuldukça, rakamların değil hayatların tartışıldığını düşünüyorum. Televizyonlarda, sosyal medyada, kahve sohbetlerinde aynı soru dönüp duruyor: “Bu yıl ne kadar olacak?” Oysa asıl merak edilen şey çok daha basit; bu zam, ayın sonunu getirmeye yetecek mi?
Asgari ücret artık yalnızca bir maaş değil, milyonlarca insan için bir denge oyunu. Kira, faturalar, mutfak masrafı derken elde kalanla yaşamak değil, idare etmek zorunda kalınıyor. Bu yüzden zam beklentisi umutla karışık bir endişe yaratıyor. Çünkü geçmiş yıllar gösterdi ki maaş artıyor ama hayat ondan daha hızlı pahalanıyor.
Bir yanda ekonomik dengelerden, enflasyondan söz eden açıklamalar var; diğer yanda market raflarında her hafta değişen etiketler. Masa başında konuşulan rakamlar ile günlük hayatın gerçekleri çoğu zaman örtüşmüyor. İnsanlar artık asgari ücretin kaç lira olacağını değil, o ücretle kaç gün rahat edebileceklerini hesaplıyor.
Gençler içinse bu tablo daha da zorlayıcı. Yeni mezun olup asgari ücretle hayata atılanlar, çalışmanın tek başına yetmediğini erken yaşta fark ediyor. Emek var, çaba var ama karşılığında sürekli ertelenen planlar, askıya alınan hayaller var.
Elbette zam gerekli. Ancak tek başına yeterli olmadığı da ortada. Çünkü sorun sadece maaşın miktarı değil, hayatın genel yükü. Zam açıklandığında hissedilen umut, birkaç ay sonra yeniden hesap kitaplara dönüyorsa, gerçeklik zam beklentisinin önüne geçiyor demektir.
Yine de herkes gibi ben de açıklanacak rakamı bekliyorum. Belki bu kez biraz olsun nefes aldırır diye… Çünkü asgari ücret, bir lütuf değil; insanca yaşamanın en temel karşılığı.