Her yıl Kurban Bayramı yaklaştıkça, yüreklere ayrı bir sevinç, sofralara ayrı bir bereket gelir. Ancak bir başka şey daha gelir ki; o da ne yazık ki “tripler”, “sitemler” ve “küsmeler.” Kurban Bayramı’nın paylaşma ve dayanışma ruhunu gölgede bırakan bu tavırlar, son yıllarda daha da görünür hale geldi.
Bayramın ilk günü kurbanlar kesilir kesilmez telefonlar çalmaya başlar:
“Bize de et yollanacak mı?”,
“Geçen sene gelmişti, bu sene niye yok?”,
“Komşuya gitmiş, bize yok mu?”
Ve işin daha da ilginci şu: Bu serzenişlerin büyük bölümü aslında ekonomik durumu gayet yerinde olan insanlardan geliyor. Dolabında zaten et eksik olmayan, dilediği zaman kilosu 500 lirayı bulan etleri alabilecek durumda olan kişiler, kurban eti gelmedi diye gönül koyuyor, hatta darılıyor. Üstelik bu darılmalar, aile içi soğukluklara, arkadaşlıkların zedelenmesine bile yol açabiliyor.
Peki bu durumun asıl kaybedeni kim?
Yoksulun sofrasına ulaşması gereken kurban eti, “gönül alma” bahanesiyle ihtiyacı olmayan evlere gidince, gerçekten ihtiyacı olanlar maalesef göz ardı ediliyor. Evine yılda sadece birkaç kez et giren, çocuklarına ancak bayramdan bayrama kırmızı et yedirebilen nice aile var. Onlar, bu etin asıl ulaşması gereken kişiler. Kurban ibadetinin ruhu da tam olarak burada gizli: Paylaşmak, yardımlaşmak ve dayanışmak.
Fakat bu ruh, “ben de bir paket bekliyordum”, “komşuma vermişsin bana yok” gibi sitemlerle yok sayılıyor. Artık et bir yardımlaşma aracı değil, adeta bir “gönül alma ritüeli” haline gelmiş durumda. Üstelik bu gönül alma çabası, çoğu zaman gerçek ihtiyaç sahiplerini ikinci plana atıyor.
Şunu unutmamak gerekiyor: Kurban eti lüks değil, ihtiyaçtır. Ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gereken bir nimettir. Elbette akrabalara, komşulara dağıtılabilir. Ama bu dağıtımda denge gözetilmeli, öncelik gerçekten maddi zorluk yaşayanlara verilmelidir. Zaten hali vakti yerinde olan birinin, kurban eti gelmedi diye sitem etmesi, biraz da empati eksikliğinin göstergesi değil midir?
Kurban Bayramı, “bana ne geldi?” bayramı değildir. “Ben kime ulaştım?”, “Hangi kapıyı çaldım?”, “Kimi sevindirebildim?” sorularının bayramıdır.
Bu yüzden, kurban etinin kimin kapısına bırakıldığı değil, kimlerin sofrasına umut ve sevinç getirdiği önemlidir. Eğer bir kurban eti size ulaşmadıysa, belki de bir annenin gözyaşı dinmiştir onunla. Belki bir çocuğun yüzü gülmüştür. Belki de sizin hakkınız, bir başka hanede hayır duasına dönüşmüştür.
Kimse darılmasın, kimse alınmasın. Çünkü bu et meselesi kırılma, darılma, gönül koyma meselesi değil. Bu mesele, vicdan meselesi.
Gerçek paylaşım, ihtiyacın olduğu halde değil, ihtiyacın olmadığı halde almayarak başlar.