Temmuz’un ortasındayız. Takvim yazı gös tereli çok oldu ama bu yıl sıcaklar takvimden değil, tenin yakıcı hafızasından okunuyor. Sa bahın erken saatlerinde bile hava ağır, güneş ısınmakla kalmıyor, yakıyor. Gölge artık bir ay rıcalık, rüzgâr bir lüks, terlemekse varsayılan ayar gibi. Türkiye, bu yaz gerçekten başka bir sıcakla sınanıyor. Haziran ayı, Meteoroloji verilerine göre son 55 yılın en sıcak 4. Haziranı oldu. Uzun yıllar ortalamasının 2 derece üzerine çıkan sıcaklık larla birlikte yağış miktarı da yüzde 63 azaldı. Kuraklık tehdidi iyice hissedilir hale geldi. En yüksek sıcaklık ise Muğla’nın Milas ilçesinde 43,9 dereceyle ölçüldü. Yazın sadece giriş bö lümüydü bu; Temmuz’la birlikte tablo daha da netleşti. Türkiye artık yazı sadece yaşamıyor, yaşıyor olmanın bedelini hissediyor. Bu sıcaklıklar elbette sadece “bunaldık” diyerek geçilecek bir mesele değil. Sıcak hava dalgaları yalnızca şehirleri kavurmuyor, tarımı, hayvancılığı, su kaynaklarını ve en önemlisi de sağlığımızı tehdit ediyor. Kentlerdeki beton yo ğunluğu, asfalt yollar ve azalan yeşil alanlar, sıcaklığı artıran faktörlerin başında geliyor. Her yıl biraz daha fazla ısınıyor, biraz daha çabuk yoruluyoruz. Günlük hayatta bu artışı klimaların artık yetmemesinden, geceleri uyuyamamaktan, dışarı çıkarken çantaya güneş kremiyle bir likte sabır da koymaktan anlıyoruz. Yazın do ğal bir döngü değil, bir sınav gibi yaşandığı bir dönemdeyiz. Ve bu sınav, sadece bireysel dayanıklılıkla geçilecek gibi durmuyor. Şehir planlamasından çevre politikasına, su yöneti minden yeşil alan düzenlemelerine kadar kök lü çözümler şart. Yoksa yazlar daha da uzaya cak, daha da zorlaşacak. Türkiye şu an sıcaklarla gerçek bir imti handan geçiyor. Ve bu imtihanın sonucu, yal nızca bugünü değil, yarını da şekillendirecek.