Türkiye’de deprem, ne zaman olacağı bilinmeyen bir felaket değil; kesinliği tartışmasız bir gerçektir. Haritamız fay hatlarıyla bölünmüş, şehirlerimiz risk kuşağında kurulmuş, milyonlarca insanımız bu tehlikenin gölgesinde yaşıyor. Buna rağmen biz, her sarsıntıda aynı soruyu soruyoruz: “Neden yine hazırlıksız yakalandık?”
10 Ağustos 2025’te Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde 6,1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Sarsıntı, Marmara’dan Ege’ye uzanan geniş bir bölgede hissedildi; AFAD verilerine göre onlarca artçı deprem kaydedildi. O gün televizyon ekranlarına, sosyal medya akışlarına yansıyan görüntüler bize yeni bir hikâye anlatmadı. Sadece hafızamızın tozlu raflarına kaldırdığımız, ama asla silinmeyen bir gerçeği tekrar hatırlattı: Bu ülkede deprem bir ihtimal değil, kaçınılmaz bir sondur.
Türkiye, tarih boyunca sayısız yıkıcı deprem yaşadı; Marmara’dan Van’a, Erzincan’dan İzmir’e kadar pek çok şehir bu acı tecrübeyi tattı. Bilim insanları yıllardır uyarıyor: Fay hatları sessiz bekleyebilir, ama asla unutmaz. Sorun şu ki biz, yaşanan her büyük sarsıntıdan sonra birkaç gün süren bir farkındalık dalgası yaşıyor, ardından eski alışkanlıklarımıza dönüyoruz.
Ve işte bu yüzden, asıl felaket sarsıntı değil; unutmaktır.