Gölgelerin ardında kalan gerçekler, bazen güneşin en parlak olduğu yerde bile kendini gizler. Bir ocağın sıcaklığında, birlik ve beraberlik ateşinin etrafında toplanmışken, bazıları için bu ateş, sadece kendi çıkarlarına hizmet eden bir ışık kaynağı haline gelmiştir. Bir yanda, ocağın korlarına sadık kalanlar; diğer yanda ise, rüzgarın yönüne göre şekil değiştiren yapraklar. Bu yapraklar, ocağın sıcaklığını sadece kendi menfaatleri için kullanırken, gerçek emek verenlerin alın terini görmezden gelirler.

Ocağın etrafında dönen bu oyunlar, aslında bir ayna gibidir; kimin gerçekten ocak için yandığını, kimin sadece ısınmak için geldiğini gösterir. Bu aynada, samimiyetin yüzü, sahtekarlığın maskesini düşürür. Bir ocak, ancak içindeki her bir kömür parçasının eşit değerde olduğunu anladığın da gerçek anlamını bulur. Her kömür, ateşi canlı tutmak için birbirine muhtaçtır. Ancak bu şekilde, ocağın ateşi, sadece içindekileri değil, çevresindekileri de aydınlatabilir. Ama bazıları var ki sırf ocak yanmasın diye çölde fırtına çıkarır.

Sorsan “ateşi harlıyorum” derler. Kurtlukta kanun düşeni yemektir… Lakin bazı çakallar kurdu düşürüp yeme hayallerine kapılıyor. Bir gün kurdun gözü nü kan büründümü, tavşan ininede kaçsalar kurtulamayacaklar. Bu ocakta 5500 şehidimin kanı var, hakkı var. Bu ocakta yapılan her yanlış bu şehitlere yapılmış demektir. Ki göreceğiz erişin ceruzi mahşere, şehitlerim her bir ihanetin hesabını bizzat soracak. Unutmayalım ki, ocağın etrafında dönen oyunlar, sadece oyun kalmamalıdır. Her birimiz, ocağın ateşini daha da yüceltmek için varız.

Ve unutmayalım ki, yapraklar sonbaharda dökülür...