Türkiye’de bugün kadına yönelik aile içi şiddetin ve şiddetin en uç noktası olan kadın cinayetlerinin gün geçtikçe arttığı görmekteyiz.
Türk halkı için kadın neydi, neyi ifade ediyordu, nasıl davranılmalıydı, kadın incinir miydi ya da kadının kırılgan, hassas bir yapısı yok muydu? Nesiller geçtikçe ne değişti, kadın cinsiyetine karşı önyargı ve şiddet neden bu kadar çoğaldı? Kadınlar korunmaya, sevilmeye, sayılmaya, ilgi görmeye layık olan değerlilerimiz değil miydi? Kadın demek emek demek, fedakarlık demek, karşılıksız sevgi ve güç demektir. Onlar bir anne, abla, yol gösterici, aileyi aile yapan değerlerdir. Kadının toplum üzerinde bu kadar emeği varken onlara yapılan bu zulüm, bu işkence nedir acaba? Bu sorulara bir yanıt bulmakta zorlanıyorum.
Temel de kadın cinayetlerinde eğitimsizlik, ekonomik sıkıntılar ve ataerkil toplum özelliği önemli risk faktörleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda kadının aldığı eğitim doğrultusunda ekonomik bağımsızlığını kazanmasının ve kendini ifade edip haklarını savunabilir hale gelmesinin, sosyoekonomik açıdan güçlenmesinin şiddet ve cinayetler üzerinde önemli bir koruyucu faktör olacağı düşünüyorum.
Bugün bir kadın sadece eşinden ya da sevgilisinden şiddet görmüyor, bugün bir kadın maalesef kendi katilini doğurabiliyor. Yuvayı kuran ve yine onu ayakta tutan dişi kuştur derler. Bir evi çekip çeviren, çocuklarını en güzel şekilde yetiştiren ve bunun için büyük fedakarlıklar gösteren yine kadındır.
Erkektir yapar diyen babalar, Ben yaşayamadım kızım yaşasın diyen annelere sesleniyorum bu düşünce yapısı yüzünden, ahlâk fukarası bir nesil yetişti. Çocuklarınıza yapamadığınız şeyleri dayatmaktan vazgeçin ve onlara birey olma, onun kurallarına uyma ve sağlıklı bir nesil olma yolunda yetiştirin.