ANNE-BABA OLMAK

Güzelim ülkemizde, belki de en sıradan bir iş gibi görünen ama gerçekte hayatımızın en zor ve en sorumluluk isteyen işi anne-baba olmak. Bize reşit olmuş her kadın ve erkeğin doğal hakkı gibi gelse de aslında en sıkı eğitimi gerektiren, o eğitimden geçemeyenlere verilemeyecek bir sorumluluk, anne-baba olmak.

Düşünün ki bir işe girmek istiyorsunuz. İşveren, sizi o iş ile ilgili yeterlik sınavlarına tabi tutuyor, o da yetmiyor ve işe aldıktan sonra bile belli bir süre o işin stajyerlik pozisyonunda bulundurarak en iyi şekilde yetiştirip sonra o işi size emanet ediyor.

Sürücü belgesi almak ve trafikte tehlike arz etmemek için önce sürücülük eğitiminden geçiriliyor, sonra sınavlarına sokuluyorsunuz. Yani yetkili birimler: “Evet bu şahıs artık araç kullanmaya ehildir.” demeden siz aracınızla trafiğe çıkamıyorsunuz.

Pekâlâ, bu yeterlilik olayı her işte ön plandayken toplumu ve bireyi direkt etkileyecek olan anne-baba olma salahiyetini almadan nasıl olur da anne-baba olmaya kalkışırız, inanın yıllardır bir anlam vermiş değilim. Hatta anne-babalık rolünden önce eş olma yeterliliğine bakılmaksızın yapılan sayısız evlilikler bile bana, bu toplumun en büyük yanlışlarından biri olarak görünür. Önceleri eş olma yeterliliğini, bilinçli aileler belirlerdi. Yani evlenme yaşına gelmiş oğlunun veya kızının eş olacak sorumlulukları taşıyıp taşıyamayacaklarını en iyi şekilde tartıp ona göre adım atarlardı. Öyle kara kaşına kara gözüne âşık oldum, haydi evlenelim olayı kolay kolay gerçekleşemezdi. Günümüzde ise ne yazık ki bu bilinçteki aile sayısı oldukça azaldığı için bence bu görevi devlet üstlenmelidir.

Öğretmenler okullarda ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, şayet daha hamilelik döneminden başlayan bilinçli ebeveynlik devreye girmemişse o çocuğa istenilen nitelikte bir eğitim veremezler. Hem zaten uzun yıllardan beri okulların eğitim görevi bitirilme noktasına çekilmiş, okullara sadece öğretim görevi tevdi edilmiştir. Ne yazık ki yanlış bakanlar, yanlış stratejiler yüzünden bu görev de kesinlikle arzulanan kaliteye ulaşamamıştır. Bu, ayrı bir yazının konusu olsa gerek.

Kocaman otuz beş yılımı verdiğim eğitimcilik mesleğimde hep gördüm ki kaliteli çocuk, kaliteli ailede yetişiyor. Bu tür kaliteli aileler, çocukları daha anne karnındayken konuşmalarına, yeme içmelerine azami derecede dikkat ederler. Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde anne-baba olarak üzerlerine düşen her görevi hassasiyetle yerine getirirler. Görev deyince birçok annenin aklına yedirip içirmek, temizliğini yapmak; birçok babanın da aklına çalışıp maddi ihtiyaçlarını karşılamak geliyor. Evet elbette bunlar da var görevlerin arasında lakin sadece bunlardan ibaret değil anne-babalık sorumluluğu.

Her anne-babanın ilk hedefi; ahlaklı, dürüst, maddi-manevi değerlerine sahip çıkan evlat yetiştirmek olmalıdır. Ne acıdır ki bunların yerine “çocuğum doktor, avukat, mühendis olsun” hayali, daha ilk anlardan itibaren anne-babalarımızın birincil hedefi haline gelmiştir. Tabi ki çocuğumuzun iyi bir meslek sahibi olmasını istemek hepimizin hakkıdır ama biz ne çektiysek hep kişiliksiz doktorlardan, avukatlardan, mühendislerden, idarecilerden… çekmedik mi?

Sevgili anne-babalar ve anne-baba adayları, bizi yaratan Allah, daha yaratmadan rızkımızı vereceğine söz verdi. Yani lütfen kendinizi Yaratıcı’nın yerine koyup da onun derdine düşmeyin. Tamam çocuklarınızı en iyi eğitim alacakları okullara gönderin, iyi üniversitelerde okumaları için elinizden geleni yapın lakin en az bu çabalarınız kadar da onların adam gibi adam olarak yetişmesine gayret edin. Gazete manşetlerinde boy boy gördüğümüz cinayet, dolandırıcılık, hırsızlık, vatana ihanet, anne-babaya asilik, manevi değerlere hakaret, milli ruhtan uzaklaşma… vakalarının failleri uzaydan gelmediler. Onlar, sizin ve bizim yetiştir(eme)diğimiz çocuklarımız. Yani bu eserleri biz kendi ellerimizle inşa ettik ve şimdi neden bu memleket böyle oldu diye feryat ediyoruz.

On binlerce çocuğun ve masumun kanına giren terör örgütleriyle siyasi gelecekleri için kol kola giren o namuslu(!) siyasetçileri biz yetiştirdik.

Yetmiş küsur seneden beri işgal altındaki vatanlarını savunmaya çalışan mücahitlere terör örgütü yaftasını yapıştıran parti liderlerini biz yetiştirdik.

Hiçbir liyakati olmaksızın sadece yandaşı diye milyonlarca bürokratı koltuklara atayan siyasetçileri biz yetiştirdik.

Hastasından birkaç muayene parası daha almak için tedavisi hemen mümkün olduğu halde bin bir zorluklarla ona ve ailesine kâbuslar yaşatan doktorları biz yetiştirdik.

Binanın hayati kısımlarına harcanacak paradan kısıp gösterişine harcayan, o binanın yapılacağı tarım arazisini imara açan, binanın yapım aşamalarındaki kontrolleri birkaç kuruşa görmezden gelen, o binaya oturum ruhsatı veren ve o binaları on binlerce insana mezar olarak hazırlayan insanları biz yetiştirdik.

Karısını on dokuz yerinden bıçaklayan adamı adli kontrol şartıyla serbest bırakıp açlıktan dolayı iki ekmek çalan kişiyi tutuklatan hâkimi, avukatı, savcıyı da biz yetiştirdik.

Kısacası, bugün hangi konudan mustarip isek hepsinin sorumlusu biz değil miyiz? Ben çocuğumun cebine harçlık koyup okula gönderdim, gerisini öğretmenler düşünsün diyen babalar; gerçekten vicdanınız rahat mı?..

Ya siz sevgili anneler, hani çocuğunuz okuldan gelince yemeğini verip sosyal medyaya veya televizyona koşuyorsunuz ya, merak ediyorum; gerçekten mutlu musunuz?..