Dağların sessiz çığlığı gibi, yüreklerde yankı bulan bir ses var bu topraklarda. Bu ses, binlerce yılın şahitliğini yapan Anadolu’nun bağrından yükselir. Her bir taşında ecdadımızın hikayeleri, her bir toz zerresinde onların azmi saklıdır. Gökyüzüne uzanan minareler, şehitlerimizin bize bıraktığı manevi mirası simgeler; ezan sesleriyle göklere yükselen dualar, bu vatanın ebedi tapusudur. Tarihimiz, kahramanlık destanlarıyla doludur ve bu destanlar, bize cesaretin, fedakarlığın ne demek olduğunu öğretir. Her bir zafer, göğsümüzde parlayan bir yıldız gibidir; her bir kayıp, yüreğimizde derin bir iz bırakır. Bu topraklar uğruna dökülen kanlar, al bayrağımızın rengini oluşturur; o bayrak, özgürlüğümüzün sembolüdür. Ancak, bugün Anadolu’nun yüreği, sadece geçmişin hikayeleriyle değil, aynı zamanda terörün karanlık gölgesiyle de çarpıyor. Masum insanların hayatlarını kaybettiği, ailelerin parçalandığı, yüreklerin yaralandığı bu acı gerçek, bizim de gerçeğimiz. Terör, bu toprakların bağrına saplanan bir hançer gibi, hem bedenimizi hem de ruhumuzu yaralıyor. Bu vatan bizim; bu bayrak bizim; bu ezanlar bizim. Gözümüzdeki ışık, yüreğimizdeki aşk, ruhumuzdaki inançla, bu toprakları sonsuza dek koruyacağız. Anadolu’nun dört bir yanında yankılanan bu ses, bizim sesimiz; bu çığlık, bizim çığlığımız. Ve unutmayın, bu topraklar üzerinde oynanan oyunlar boşa çıkacaktır. Çünkü biz, birlik ve beraberlik içinde, yılmadan, yıkılmadan, dimdik ayakta duran bir milletiz. Biz, Anadolu’nun evlatlarıyız; biz, tarih yazanların torunlarıyız. Ve biz, ne zaman bir araya gelsek, göklerdeki yıldızlar bile bize eşlik eder. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun güzel bir sözü ile nokta koyalım yazımıza: "Bu bayrak öyle bir bayraktır ki; içinde VATAN vardır, dökülen KAN vardır, iki CİHAN vardır, DİN vardır, İMAN vardır. Kan dökmeyi seven bir millet değiliz ancak söz konusu vatan ise; dünyanın şah damarını keseriz".