Şemsettin Yılmaz
Altungök Asansör

'Hayvanların anayasal güvencesi yok.'

Elazığ (Elazığ Bülten) - Elazığ Bülten İnternet Haberciliği | 17.04.2021 - 11:52, Güncelleme: 17.04.2021 - 11:52
 

'Hayvanların anayasal güvencesi yok.'

Av. Ecem Saraç, “Hayvan haklarına dair var olan düzenlememizdeki en büyük sıkıntı, uygulamasının olmaması, denetimin yapılmaması ve yaptırımlar bazında caydırıcılığının bulunmamasıdır” dedi.

HABER :AYŞENUR  AÇIK Son yıllarda hayvanlara karşı uygulanan her türlü şiddet toplumun birçok kesiminden tepkiyle karşılanıyor. Hayvana uygulanan şiddetin önlenmesi amacıyla mevcutta olan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun yeterli olmadığı ve yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu gerek hayvanseverler gerekse sivil toplum kuruluşları tarafından sıkça dile getiriliyor.  Konuyla ilgili şubat ayında Ak Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin de yeni bir tasarının iki hafta içinde meclise sunulacağını belirtti ancak hâlihazırda hayvan haklarına dair yeni bir tasarı meclis gündeminde bulunmuyor. Hayvanseverler, sivil toplum kuruluşları ve avukatlar da hayvan haklarına ilişkin yeni bir tasarının vakit kaybetmeksizin meclis gündeminde yer almasını bekliyor. Ticari Hayat Gazetesi olarak bir araya geldiğimiz Avukat Ecem Saraç,  5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda, amaç ve kapsam bakımından büyük bir sorun olmadığını ancak kanunda eksikliklerin olduğunu ifade ediyor.  Av. Ecem Saraç, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda sadece sahipli hayvanların TCK kapsamında olduğunu belirterek, şu anki hukuk sisteminde sahipsiz hayvana şiddet uygulayan kişinin herhangi bir adli soruşturma geçirmediğine dikkati çekiyor. Türkiye’de hayvan haklarına dair en büyük sorunun hayvanların anayasal güvencesinin bulunmaması olduğunu ifade eden Av. Saraç ile mevcut kanunun eksikliklerini, hayvana yönelik şiddetin hukuki boyutunu, hayvan haklarına dair yeni bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu ve konuyla ilgili merak edilenleri konuştuk.  Hayvan haklarına dair mevcutta olan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunun kapsamı nedir? Bu kanun hangi noktalarda eksiklik barındırmaktadır? 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunun 1. ve 2. maddelerinde yasanın amacı ve kapsamı belirlenmiştir. Kanunun amacı, özetle hayvanların rahat yaşamaları, iyi ve uygun muameleye tabi tutulmaları-acı,ıstırap,eziyet çekmelerine engel olunmaları, korunmaları, mağduriyet yaşamış olan hayvanların mağduriyetlerinin giderilmesini sağlamayı kapsamaktadır. Kanunun 2. maddesinde ise, “Kanunun amaç maddesi doğrultusunda yapılması gereken düzenlemeleri, alınması gereken önlemleri, denetimi, sınırlandırma ve yükümlülükleri ve son olarak da cezai yaptırımları kapsar” denilmek suretiyle kapsamı belirlenmiştir. Kanun sadece 33 maddeden oluşuyor ve kanunda çok detaylı düzenlemeler, koruyucu ve önceleyici tedbirler yer almıyor.  Ayrıca, kanunun en büyük eksikliği aslında günümüzde oldukça artan, her gün farklı bir eziyet ya da işkence haberi ile sarsıldığımız hayvanlara karşı şiddetle mücadelede bir caydırıcılığının olmaması. 5199 Sayılı bu yasa, ne yazık ki hayvanların öldürülmesini ve tecavüzlerini engelleyemiyor. Başta sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı yapıyor olması, hayvana karşı her türlü şiddete karşı yaptırım olarak yalnızca idari para cezası düzenlemesi barındırıyor oluşu ki öngörülen para cezaları miktar olarak çok düşük, ev ve süs hayvanı tanımı yapıp bunların ticaretine imkan tanıyor oluşu, hayvanların korunması ve hakları bağlamında da son derece yüzeysel hükümler barındırması sebebi ile eleştiriliyor.  En büyük problem hayvanın bir “can” olarak görülmemesinden kaynaklanıyor. Bu kanunda hayvan objeleştiriliyor. Kanunun adına baktığımızda “Hayvanları Koruma Kanunu” deniyor ama “Hayvan Hakları Kanunu” denilmiyor. Bu çok önemli bir ayrım. Kanunda hayvanın önce “can” olduğu ve onların da hakları olduğunun kabul edilmesi gerekiyor.  “Sadece sahipli hayvanlar TCK kapsamında” Hayvana yönelik şiddet, istismar, eziyet, terk etme gibi her türlü kötü muamelenin hukuki boyutu nedir?  Hayvana karşı şiddet olarak tanımlanan, her türlü kötü muamele, acımasız zalimce davranma, dövmek, aç susuz bırakmak, aşırı soğuğa sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fiziksel psikolojik acı çektirmek, güçlerini aşan eylemlere maruz bırakmak, hayvanlara tecavüz etmek, işkence yapmak, sağlıklarını bozacak şeyler yedirip içirmek, uyuşturucu ve uyarıcı madde vermek hepsi hayvana karşı şiddettir. 5199 sayılı kanun, bu eylemleri yasaklamakla birlikte bu eylemi işleyenlere karşı yalnızca idari para cezası öngörülmüş durumda. Yani bu eylemler suç değil, kabahat olarak değerlendiriliyor. Öngörülen idari para ceza miktarlarının çok düşük olduğunu ve yaptırım idari para cezası olduğundan mütevellit ceza işleyenlerin adli siciline işlenmediğini de belirtmek istiyorum.  Türk Ceza Kanunumuz hayvana karşı işlenen suçlar yönünden herhangi bir özel düzenleme barındırmıyor. TCK kapsamında hayvanlar ne yazık ki can statüsünde değil, mal statüsünde değerlendiriliyor. TCK’nın mala zarar verme suçunu düzenleyen 151. maddesinin 2. fıkrası haklı bir neden olmaksızın sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında “bu madde hükmü uygulanır” demek suretiyle hayvana karşı şiddeti mala zarar verme olarak değerlendiriyor. Suçun cezası olarak 4 aydan 3 yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüş durumda fakat hemen altını çiziyorum sadece sahipli hayvanlar TCK kapsamında. Yani hayvan sahipsiz ise, sokakta veya doğada özgürce yaşıyor ise, ona karşı her türlü şiddet ne yazık suç değil. Yani bir sokak hayvanına tecavüz eden, hayvanın kulaklarını kesen, onu zehirleyen kişi, şu an ki hukuk sistemimizde herhangi bir adli soruşturma geçirmiyor.  Diğer yandan sahipli hayvanlar, mala zarar verme kapsamında olduğu için, hayvana şiddet uygulayan bir kişi kolay kolay cezaevine girmiyor. Bunun nedeni ise, mala karşı zarar verme suçunun hapis cezası 3 aydan 4 yıla kadardır. Cezalar genelde alt sınırdan verilir. Hapis cezası verilse bile hukukta erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ya da para cezasına çevirme gibi Ceza Muhakemesi Hukuku müessesleri bulunmaktadır. Örneğin, sahipli hayvana zarar veren kişi hakkında iki yıl ve altında bir ceza hükmedildiyse, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanıyor ve kişi, cezaevine girmiyor. Kişi beş yıl suç işlemezse, hüküm düşüyor.  Kişi, şiddete uğrayan bir hayvan gördüğünde şikâyet merci olarak nereye başvurulmalı?  Hayvan sahipli ise TCK kapsamında mala zarar verme suçu oluştuğundan hayvan sahibi derhal savcılığa ya da en yakın kolluk birimine giderek suç duyurusunda bulunmalı, şikâyetçi olmalıdır. Ben aynı zamanda şiddet uygulayanlar bazında caydırıcı olması açısından hayvan sahiplerinin, hukuk mahkemelerinde maddi ve manevi tazminat talepli dava açmalarını da öneririm. Sahipli bir hayvana şiddet uygulayan kişi hem TCK kapsamında mala zarar vermeden ceza alacak, bu ceza adli siciline işleyecek hem de tazminat sorumluluğu gündeme gelmiş olacak.  Sahipsiz hayvanlar içinse ne yazık ki TCK’da bir düzenleme olmadığından yalnızca idari para cezası gündeme gelecek. 5199 sayılı kanunun 17. maddesi “kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi bakanlıktadır” diyor. Yaptırımda denetime yetkili mercii bakanlık tarafından uygulanıyor. Bakanlıktan kasıt, Tarım ve Orman Bakanlığıdır. Bu sebeple sahipsiz bir hayvana şiddet ile karşılaşıldığında derhal o yerin Tarım ve Orman İl Müdürlüğüne başvuru-şikâyette bulunulması doğru olacaktır. Şikayet başvurusunda bulunulurken, hayvanın şiddet gördüğüne ilişkin fotoğraf, video, kamera kaydı, her türlü belge vs. tanık anlatımlarına başvurulması süreci kolaylaştıracaktır. Bu sebeple bu hususların da mevcut ise, başvuru dilekçesinin ekinde sunulmasının önem arz ettiğini belirtmek isterim.  Yunus parklarının ve petshopların mevcut hukuki durumu nedir? Hayvan hakları açısından yunus parkları ve petshoplarda nasıl bir düzenlemeye ihtiyaç var?  Bu yerler tamamen kapatılmalı mıdır?  Gerek yunus parkları gerekse petshoplar masum gözüken fakat hayvanların doğal yaşam alanına müdahale etmek suretiyle esir edildiği iki mecra benim gözümde. Deniz memelilerinden olan yunuslar hem görsel güzellikleri, sevimlilikleri hem de çok zeki hayvanlar olmaları sebebi insanoğlunu geçmişten günümüze hayran bırakmıştır. Bu sebeple ne yazık ki uzun yıllardan beri gösteri sirk merkezlerinde veya turizmde eğlence amaçlı olarak esir alınıyorlar. Ülkemizde bildiğim kadarıyla yaklaşık 10 tane yunus parkı mevcut. Sayı ne yazık ki hiç az değil, petshoplarda da sadece kedi-köpekler değil. Küçük dar kafeslerde kuşlar, fareler, kaplumbağalar, balıklar kapatılmaktadır. Hayvanların çoğu Türkiye’ye yurtdışından kaçak ve uygunsuz koşullarda sokuluyor, küçük kafeslere kapatılıp az yemek veriliyor, tuvaletlerini yaptıkları aynı yerde uyuma ve yeme içmeye maruz bırakılıyorlar.  Petshoplarda da yunus parklarında da hayvanların yüksek yararı ve menfaatinden ziyade insanoğlunun ticari kaygıları, ticari menfaatleri ile kullanılmaktalar. Bu da kuşkusuz hayvanlar üzerinde fiziksel ve psikolojik bir işkence teşkil ediyor. Tüm hayvanseverler gibi benim şahsi görüşüm ve arzum da iki mecranın istisnasız tamamen kapatılması yönünde. Petshoplar olmadan, hayvanların para ile satılmadan sokaktan-barınaklardan sahiplenilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ama şu an itibariyle her iki mecrada bakanlık denetimi çerçevesinde faaliyetlerine devam ediyor.  2019 Yılında ülkemizde hayvan hakları ile sevindirici bir gelişme oldu. Mecliste Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelenin Önlenmesi ve Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi amacıyla bir araştırma komisyonu kuruldu. Bu hayvan hakları araştırma komisyonu, Ekim 2019’da meclise bir rapor sundu. Komisyon raporunda yunus parklarının ve sirklerinin kapatılması, yenilerinin açılmasının da yasak kapsamına alınması yönünde tavsiye niteliğinde karar aldı. Yunus parklarının tamamen kapatılmasına yönelik karar barındıran rapor elbette umut verici. 2019’dan beri bu rapor doğrultusunda bir yasa çıkarılmasını ümit ediyoruz.  “Hayvanların ‘can’ olarak kabul edilmesi şart” Hayvan Hakları konusunda Türkiye’deki en büyük sorun nedir? En büyük sorun hayvanların anayasal güvencesinin olmaması. Anayasamızda ne yazık ki hayvan haklarını doğrudan güvence altına alan bir hüküm yok. Hayvanların “can” olarak kabul edilmesi ve yaşam haklarının Anayasal düzlemde güvence altına alınmasının şart olduğu inancındayım. Devlet hayvanların doğuştan haklara sahip olduğunu, insanlar gibi duyguları ve duyuları olduğunu, kısaca can olarak var olduklarını kabul etmelidir. Diğer yandan çözülmesi gereken en büyük sorun “şiddet” konusudur. Maalesef şiddete engel olamıyoruz. Şu an toplumda en çok konuşulan, bizleri çaresiz bırakan husus şiddet ve buna ilişkin kısa süreli çözüm üretecek yaptırımların getirilmesi şart. Hayvanların huzur ve güven içinde iyi muameleye maruz bırakılarak yaşam alanlarına müdahale edilmeden yaşamaları için gereken her türlü tedbirin alınması gerekiyor. Öncelikle yaptırımlar bazında bir düzenleme getirilmeli, sahipli-sahipsiz ayrımı yapılmaksızın hayvana karşı şiddetin tanımı yapılmak suretiyle TCK kapsamına alınmalıdır. Cezanın alt sınırı 3 yıl olacak surette hapis cezası getirilmelidir. Burada üç yıl dememim nedeni; bizim hukukumuzda hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumunda ceza muhakemesi müessesi gereği iki yıl ve az süreli hapis cezası alanların ceza evine girmemesidir. Bu sebeple cezanın alt sınırı üç yıldan başlar ise, hapis cezası kesin itibariyle uygulanacağından caydırıcılık artmış olacaktır. İdari para cezalarının da miktar itibariyle yüksek tutulması da bu bağlamda önem arz etmektedir. Zira cezaların bu minvalde bir korkutuculuğu olacak ve kişi, gerek malvarlığı gerekse özgürlüğü ile sınanacağı bilincinde olacaktır.  Hayvan haklarına dair bir yasa oluşturma süreci ne zaman ve nasıl başladı? Süreç nasıl devam ediyor? Süreç ilk olarak 2004 yılında 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun yürürlüğe girmesi ile başladı diyebiliriz. Mevcut yasadaki amaç ve kapsamında çok büyük bir sıkıntı yok fakat eksiklikler mevcut. Mevcut yasadaki eksiklikler, yaptırımlarda caydırıcılığın olmaması gibi sebeplerle hayvanseverler, sivil toplum kuruluşları ve hayvan dernekleri tarafından eleştirildiği için değiştirilmesi revize edilmesi gündeme getirildi. Özellikle 2018 yılından beri TBMM’ye çeşitli tarihlerde yasa teklifleri sunuldu fakat hiçbirisi genel kurula taşınmadı.  2019 yılında kurulan hayvan hakları koruma araştırma komisyonun hazırlamış olduğu rapor hayvan hakları konusunda Türkiye’yi bir üst seviyeye taşıyabilecek mahiyette son derece sevindirici yenilikler öngörüyor. Örnek vermem gerekirse;  Hayvan Koruma Kanununun adının Hayvan Hakları Kanunu olarak değiştirilmesini, hayvanların mal statüsünden çıkarılarak, can taşıdıklarının ve duygulu varlıklar olduklarının kabul edilmesini, hayvanlara yönelik işlenen fiillerin cezalandırılmasında sahipli-sahipsiz hayvan ayrımının kaldırılmasını, hayvanın neslini yok etme, acımasızca zalimce eylemlerde bulunma, tecavüz etme, hayvan dövüştürme eylemleri suç kapsamına alınmasını, hapis ceza öngörülmesini ve hapis cezasının alt sınırının ertelemeye, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya para cezasına çevrilmesine imkan olmayacak şekilde belirlenmesini, hayvanlara yönelik işlenen suçlara müdahale etmek amacıyla yetkileri belirlenmiş eğitim almış hayvan kolluğu oluşturulmasını, kamu lojmanlarında hayvan beslenmesini engelleyen düzenlemelerin kaldırılmasını, hayvan sahiplerine ilişkin kural ve yaptırımların net olarak belirlenmesi gerektiğini, sahipli hayvanı terk eden kişilere en az 10.000 TL olmak üzere idari yaptırım uygulanmasını, hayvan haklarına ilişkin eğitimin müfredata eklenmesini, internetten hayvan satışının yasaklanmasını, kuşların zarar görmemesi için gelişigüzel havai fişek kullanımının yasaklanmasını, yeni hayvanat bahçelerinin açılmasına izin verilmemesi, kafes tipi barındırmanın tamamen kaldırılması, sirklerin hiçbir çeşidinin Türkiye’ye girişine izin verilmemesi, yunus parklarının kapatılarak yenilerinin açılmaması ve hayvanların rehabilite edilmesini, Türkiye’de kürk hayvanı üretimi ve ithalatının yasaklanmasını, faytonların tüm yurtta bütünüyle kaldırılmasını önermekle birlikte tarihi ve kültürel miras olmaları sebebiyle belirlenecek standartlar çerçevesinde kısıtlı bir şekilde fayton çalıştırılmasına izin verilebileceği, hayvan dövüştürmenin hayvana eziyet olduğu bu sebeple tümüyle yasak olması gerektiği, hayvan deneylerinde iyileştirmeleri ve sınırlandırmaları içeriyor diyebiliriz.   2019 yılından beri rapor içeriğine uygun olarak hazırlanacak bir yasa tasarısının meclise sunulmasını ve akabinde yasalaşmasını bekliyoruz. Şubat ayı başında Ak Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, iki hafta süre vererek meclise yeni bir tasarının sunulacağını belirtti ve açıklamalarda bulundu ancak şu an nisan ayındayız ve ne yazık ki henüz meclise sunulan bir yasa tasarısı yok. Bizler de merakla bekliyoruz.  “Yaptırımlar bazında caydırıcı olan bir düzenlemeye ihtiyaç var” Hayvan haklarına dair ihtiyaç duyulan yeni yasanın amacı ve kapsamı ne olmalıdır? Amacı ve kapsamından ziyade uygulanabilirliği ve caydırıcılığının olması gerekmektedir. Zira var olan düzenlememizdeki en büyük sıkıntı, uygulamasının olmaması, denetimin yapılmaması ve yaptırımlar bazında caydırıcılığının olmamasıdır. Bu bağlamda hayvanların kendilerine özgü statü ve haklarının olduğunun bilincinde, sadece sokak hayvanları için değil, vahşi hayvanlarında yaşam hakkını korumak suretiyle hayvanların güvenliğinin en üst düzeyde sağlanması en önemli noktadır. Hayvanlar biz insanoğlunun taşınır bir malı değildir. Onlar canlı, hissedebilen, düşünebilen varlıklardır. Konuşamıyor ve dertlerini dile getiremiyor olmaları bu gerçeği değiştirmiyor. Hayvana karşı şiddetin önlenmesinde elbette en kritik ve önem arz eden konu eğitimdir. Toplumu bu konuda eğitmek, bilinçlendirmek ve toplumun algısını değiştirmek esastır. Ama ondan önce ve kısa sürede sonuç alınacak şekilde günlük hayatta en çok karşılaşılan “ŞİDDET” belasına ivedi çözüm getirecek bir yasal düzenlemenin yapılması şarttır. 
Av. Ecem Saraç, “Hayvan haklarına dair var olan düzenlememizdeki en büyük sıkıntı, uygulamasının olmaması, denetimin yapılmaması ve yaptırımlar bazında caydırıcılığının bulunmamasıdır” dedi.

HABER :AYŞENUR  AÇIK

Son yıllarda hayvanlara karşı uygulanan her türlü şiddet toplumun birçok kesiminden tepkiyle karşılanıyor. Hayvana uygulanan şiddetin önlenmesi amacıyla mevcutta olan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun yeterli olmadığı ve yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu gerek hayvanseverler gerekse sivil toplum kuruluşları tarafından sıkça dile getiriliyor. 

Konuyla ilgili şubat ayında Ak Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin de yeni bir tasarının iki hafta içinde meclise sunulacağını belirtti ancak hâlihazırda hayvan haklarına dair yeni bir tasarı meclis gündeminde bulunmuyor. Hayvanseverler, sivil toplum kuruluşları ve avukatlar da hayvan haklarına ilişkin yeni bir tasarının vakit kaybetmeksizin meclis gündeminde yer almasını bekliyor.

Ticari Hayat Gazetesi olarak bir araya geldiğimiz Avukat Ecem Saraç,  5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda, amaç ve kapsam bakımından büyük bir sorun olmadığını ancak kanunda eksikliklerin olduğunu ifade ediyor. 

Av. Ecem Saraç, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda sadece sahipli hayvanların TCK kapsamında olduğunu belirterek, şu anki hukuk sisteminde sahipsiz hayvana şiddet uygulayan kişinin herhangi bir adli soruşturma geçirmediğine dikkati çekiyor.

Türkiye’de hayvan haklarına dair en büyük sorunun hayvanların anayasal güvencesinin bulunmaması olduğunu ifade eden Av. Saraç ile mevcut kanunun eksikliklerini, hayvana yönelik şiddetin hukuki boyutunu, hayvan haklarına dair yeni bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu ve konuyla ilgili merak edilenleri konuştuk. 

Hayvan haklarına dair mevcutta olan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunun kapsamı nedir? Bu kanun hangi noktalarda eksiklik barındırmaktadır?

2004 tarihinde yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunun 1. ve 2. maddelerinde yasanın amacı ve kapsamı belirlenmiştir. Kanunun amacı, özetle hayvanların rahat yaşamaları, iyi ve uygun muameleye tabi tutulmaları-acı,ıstırap,eziyet çekmelerine engel olunmaları, korunmaları, mağduriyet yaşamış olan hayvanların mağduriyetlerinin giderilmesini sağlamayı kapsamaktadır. Kanunun 2. maddesinde ise, “Kanunun amaç maddesi doğrultusunda yapılması gereken düzenlemeleri, alınması gereken önlemleri, denetimi, sınırlandırma ve yükümlülükleri ve son olarak da cezai yaptırımları kapsar” denilmek suretiyle kapsamı belirlenmiştir. Kanun sadece 33 maddeden oluşuyor ve kanunda çok detaylı düzenlemeler, koruyucu ve önceleyici tedbirler yer almıyor.  Ayrıca, kanunun en büyük eksikliği aslında günümüzde oldukça artan, her gün farklı bir eziyet ya da işkence haberi ile sarsıldığımız hayvanlara karşı şiddetle mücadelede bir caydırıcılığının olmaması. 5199 Sayılı bu yasa, ne yazık ki hayvanların öldürülmesini ve tecavüzlerini engelleyemiyor. Başta sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı yapıyor olması, hayvana karşı her türlü şiddete karşı yaptırım olarak yalnızca idari para cezası düzenlemesi barındırıyor oluşu ki öngörülen para cezaları miktar olarak çok düşük, ev ve süs hayvanı tanımı yapıp bunların ticaretine imkan tanıyor oluşu, hayvanların korunması ve hakları bağlamında da son derece yüzeysel hükümler barındırması sebebi ile eleştiriliyor. 

En büyük problem hayvanın bir “can” olarak görülmemesinden kaynaklanıyor. Bu kanunda hayvan objeleştiriliyor. Kanunun adına baktığımızda “Hayvanları Koruma Kanunu” deniyor ama “Hayvan Hakları Kanunu” denilmiyor. Bu çok önemli bir ayrım. Kanunda hayvanın önce “can” olduğu ve onların da hakları olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. 

“Sadece sahipli hayvanlar TCK kapsamında”

Hayvana yönelik şiddet, istismar, eziyet, terk etme gibi her türlü kötü muamelenin hukuki boyutu nedir? 

Hayvana karşı şiddet olarak tanımlanan, her türlü kötü muamele, acımasız zalimce davranma, dövmek, aç susuz bırakmak, aşırı soğuğa sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fiziksel psikolojik acı çektirmek, güçlerini aşan eylemlere maruz bırakmak, hayvanlara tecavüz etmek, işkence yapmak, sağlıklarını bozacak şeyler yedirip içirmek, uyuşturucu ve uyarıcı madde vermek hepsi hayvana karşı şiddettir. 5199 sayılı kanun, bu eylemleri yasaklamakla birlikte bu eylemi işleyenlere karşı yalnızca idari para cezası öngörülmüş durumda. Yani bu eylemler suç değil, kabahat olarak değerlendiriliyor. Öngörülen idari para ceza miktarlarının çok düşük olduğunu ve yaptırım idari para cezası olduğundan mütevellit ceza işleyenlerin adli siciline işlenmediğini de belirtmek istiyorum. 

Türk Ceza Kanunumuz hayvana karşı işlenen suçlar yönünden herhangi bir özel düzenleme barındırmıyor. TCK kapsamında hayvanlar ne yazık ki can statüsünde değil, mal statüsünde değerlendiriliyor. TCK’nın mala zarar verme suçunu düzenleyen 151. maddesinin 2. fıkrası haklı bir neden olmaksızın sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında “bu madde hükmü uygulanır” demek suretiyle hayvana karşı şiddeti mala zarar verme olarak değerlendiriyor. Suçun cezası olarak 4 aydan 3 yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüş durumda fakat hemen altını çiziyorum sadece sahipli hayvanlar TCK kapsamında. Yani hayvan sahipsiz ise, sokakta veya doğada özgürce yaşıyor ise, ona karşı her türlü şiddet ne yazık suç değil. Yani bir sokak hayvanına tecavüz eden, hayvanın kulaklarını kesen, onu zehirleyen kişi, şu an ki hukuk sistemimizde herhangi bir adli soruşturma geçirmiyor. 

Diğer yandan sahipli hayvanlar, mala zarar verme kapsamında olduğu için, hayvana şiddet uygulayan bir kişi kolay kolay cezaevine girmiyor. Bunun nedeni ise, mala karşı zarar verme suçunun hapis cezası 3 aydan 4 yıla kadardır. Cezalar genelde alt sınırdan verilir. Hapis cezası verilse bile hukukta erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ya da para cezasına çevirme gibi Ceza Muhakemesi Hukuku müessesleri bulunmaktadır. Örneğin, sahipli hayvana zarar veren kişi hakkında iki yıl ve altında bir ceza hükmedildiyse, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanıyor ve kişi, cezaevine girmiyor. Kişi beş yıl suç işlemezse, hüküm düşüyor. 

Kişi, şiddete uğrayan bir hayvan gördüğünde şikâyet merci olarak nereye başvurulmalı? 

Hayvan sahipli ise TCK kapsamında mala zarar verme suçu oluştuğundan hayvan sahibi derhal savcılığa ya da en yakın kolluk birimine giderek suç duyurusunda bulunmalı, şikâyetçi olmalıdır. Ben aynı zamanda şiddet uygulayanlar bazında caydırıcı olması açısından hayvan sahiplerinin, hukuk mahkemelerinde maddi ve manevi tazminat talepli dava açmalarını da öneririm. Sahipli bir hayvana şiddet uygulayan kişi hem TCK kapsamında mala zarar vermeden ceza alacak, bu ceza adli siciline işleyecek hem de tazminat sorumluluğu gündeme gelmiş olacak. 

Sahipsiz hayvanlar içinse ne yazık ki TCK’da bir düzenleme olmadığından yalnızca idari para cezası gündeme gelecek. 5199 sayılı kanunun 17. maddesi “kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi bakanlıktadır” diyor. Yaptırımda denetime yetkili mercii bakanlık tarafından uygulanıyor. Bakanlıktan kasıt, Tarım ve Orman Bakanlığıdır. Bu sebeple sahipsiz bir hayvana şiddet ile karşılaşıldığında derhal o yerin Tarım ve Orman İl Müdürlüğüne başvuru-şikâyette bulunulması doğru olacaktır. Şikayet başvurusunda bulunulurken, hayvanın şiddet gördüğüne ilişkin fotoğraf, video, kamera kaydı, her türlü belge vs. tanık anlatımlarına başvurulması süreci kolaylaştıracaktır. Bu sebeple bu hususların da mevcut ise, başvuru dilekçesinin ekinde sunulmasının önem arz ettiğini belirtmek isterim. 

Yunus parklarının ve petshopların mevcut hukuki durumu nedir?

Hayvan hakları açısından yunus parkları ve petshoplarda nasıl bir düzenlemeye ihtiyaç var?  Bu yerler tamamen kapatılmalı mıdır? 

Gerek yunus parkları gerekse petshoplar masum gözüken fakat hayvanların doğal yaşam alanına müdahale etmek suretiyle esir edildiği iki mecra benim gözümde. Deniz memelilerinden olan yunuslar hem görsel güzellikleri, sevimlilikleri hem de çok zeki hayvanlar olmaları sebebi insanoğlunu geçmişten günümüze hayran bırakmıştır. Bu sebeple ne yazık ki uzun yıllardan beri gösteri sirk merkezlerinde veya turizmde eğlence amaçlı olarak esir alınıyorlar. Ülkemizde bildiğim kadarıyla yaklaşık 10 tane yunus parkı mevcut. Sayı ne yazık ki hiç az değil, petshoplarda da sadece kedi-köpekler değil. Küçük dar kafeslerde kuşlar, fareler, kaplumbağalar, balıklar kapatılmaktadır. Hayvanların çoğu Türkiye’ye yurtdışından kaçak ve uygunsuz koşullarda sokuluyor, küçük kafeslere kapatılıp az yemek veriliyor, tuvaletlerini yaptıkları aynı yerde uyuma ve yeme içmeye maruz bırakılıyorlar.  Petshoplarda da yunus parklarında da hayvanların yüksek yararı ve menfaatinden ziyade insanoğlunun ticari kaygıları, ticari menfaatleri ile kullanılmaktalar. Bu da kuşkusuz hayvanlar üzerinde fiziksel ve psikolojik bir işkence teşkil ediyor. Tüm hayvanseverler gibi benim şahsi görüşüm ve arzum da iki mecranın istisnasız tamamen kapatılması yönünde. Petshoplar olmadan, hayvanların para ile satılmadan sokaktan-barınaklardan sahiplenilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ama şu an itibariyle her iki mecrada bakanlık denetimi çerçevesinde faaliyetlerine devam ediyor. 

2019 Yılında ülkemizde hayvan hakları ile sevindirici bir gelişme oldu. Mecliste Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelenin Önlenmesi ve Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi amacıyla bir araştırma komisyonu kuruldu. Bu hayvan hakları araştırma komisyonu, Ekim 2019’da meclise bir rapor sundu. Komisyon raporunda yunus parklarının ve sirklerinin kapatılması, yenilerinin açılmasının da yasak kapsamına alınması yönünde tavsiye niteliğinde karar aldı. Yunus parklarının tamamen kapatılmasına yönelik karar barındıran rapor elbette umut verici. 2019’dan beri bu rapor doğrultusunda bir yasa çıkarılmasını ümit ediyoruz. 

“Hayvanların ‘can’ olarak kabul edilmesi şart”

Hayvan Hakları konusunda Türkiye’deki en büyük sorun nedir?

En büyük sorun hayvanların anayasal güvencesinin olmaması. Anayasamızda ne yazık ki hayvan haklarını doğrudan güvence altına alan bir hüküm yok. Hayvanların “can” olarak kabul edilmesi ve yaşam haklarının Anayasal düzlemde güvence altına alınmasının şart olduğu inancındayım. Devlet hayvanların doğuştan haklara sahip olduğunu, insanlar gibi duyguları ve duyuları olduğunu, kısaca can olarak var olduklarını kabul etmelidir. Diğer yandan çözülmesi gereken en büyük sorun “şiddet” konusudur. Maalesef şiddete engel olamıyoruz. Şu an toplumda en çok konuşulan, bizleri çaresiz bırakan husus şiddet ve buna ilişkin kısa süreli çözüm üretecek yaptırımların getirilmesi şart. Hayvanların huzur ve güven içinde iyi muameleye maruz bırakılarak yaşam alanlarına müdahale edilmeden yaşamaları için gereken her türlü tedbirin alınması gerekiyor. Öncelikle yaptırımlar bazında bir düzenleme getirilmeli, sahipli-sahipsiz ayrımı yapılmaksızın hayvana karşı şiddetin tanımı yapılmak suretiyle TCK kapsamına alınmalıdır. Cezanın alt sınırı 3 yıl olacak surette hapis cezası getirilmelidir. Burada üç yıl dememim nedeni; bizim hukukumuzda hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumunda ceza muhakemesi müessesi gereği iki yıl ve az süreli hapis cezası alanların ceza evine girmemesidir. Bu sebeple cezanın alt sınırı üç yıldan başlar ise, hapis cezası kesin itibariyle uygulanacağından caydırıcılık artmış olacaktır. İdari para cezalarının da miktar itibariyle yüksek tutulması da bu bağlamda önem arz etmektedir. Zira cezaların bu minvalde bir korkutuculuğu olacak ve kişi, gerek malvarlığı gerekse özgürlüğü ile sınanacağı bilincinde olacaktır. 

Hayvan haklarına dair bir yasa oluşturma süreci ne zaman ve nasıl başladı? Süreç nasıl devam ediyor?

Süreç ilk olarak 2004 yılında 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun yürürlüğe girmesi ile başladı diyebiliriz. Mevcut yasadaki amaç ve kapsamında çok büyük bir sıkıntı yok fakat eksiklikler mevcut. Mevcut yasadaki eksiklikler, yaptırımlarda caydırıcılığın olmaması gibi sebeplerle hayvanseverler, sivil toplum kuruluşları ve hayvan dernekleri tarafından eleştirildiği için değiştirilmesi revize edilmesi gündeme getirildi. Özellikle 2018 yılından beri TBMM’ye çeşitli tarihlerde yasa teklifleri sunuldu fakat hiçbirisi genel kurula taşınmadı. 

2019 yılında kurulan hayvan hakları koruma araştırma komisyonun hazırlamış olduğu rapor hayvan hakları konusunda Türkiye’yi bir üst seviyeye taşıyabilecek mahiyette son derece sevindirici yenilikler öngörüyor. Örnek vermem gerekirse; 

Hayvan Koruma Kanununun adının Hayvan Hakları Kanunu olarak değiştirilmesini, hayvanların mal statüsünden çıkarılarak, can taşıdıklarının ve duygulu varlıklar olduklarının kabul edilmesini, hayvanlara yönelik işlenen fiillerin cezalandırılmasında sahipli-sahipsiz hayvan ayrımının kaldırılmasını, hayvanın neslini yok etme, acımasızca zalimce eylemlerde bulunma, tecavüz etme, hayvan dövüştürme eylemleri suç kapsamına alınmasını, hapis ceza öngörülmesini ve hapis cezasının alt sınırının ertelemeye, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya para cezasına çevrilmesine imkan olmayacak şekilde belirlenmesini, hayvanlara yönelik işlenen suçlara müdahale etmek amacıyla yetkileri belirlenmiş eğitim almış hayvan kolluğu oluşturulmasını, kamu lojmanlarında hayvan beslenmesini engelleyen düzenlemelerin kaldırılmasını, hayvan sahiplerine ilişkin kural ve yaptırımların net olarak belirlenmesi gerektiğini, sahipli hayvanı terk eden kişilere en az 10.000 TL olmak üzere idari yaptırım uygulanmasını, hayvan haklarına ilişkin eğitimin müfredata eklenmesini, internetten hayvan satışının yasaklanmasını, kuşların zarar görmemesi için gelişigüzel havai fişek kullanımının yasaklanmasını, yeni hayvanat bahçelerinin açılmasına izin verilmemesi, kafes tipi barındırmanın tamamen kaldırılması, sirklerin hiçbir çeşidinin Türkiye’ye girişine izin verilmemesi, yunus parklarının kapatılarak yenilerinin açılmaması ve hayvanların rehabilite edilmesini, Türkiye’de kürk hayvanı üretimi ve ithalatının yasaklanmasını, faytonların tüm yurtta bütünüyle kaldırılmasını önermekle birlikte tarihi ve kültürel miras olmaları sebebiyle belirlenecek standartlar çerçevesinde kısıtlı bir şekilde fayton çalıştırılmasına izin verilebileceği, hayvan dövüştürmenin hayvana eziyet olduğu bu sebeple tümüyle yasak olması gerektiği, hayvan deneylerinde iyileştirmeleri ve sınırlandırmaları içeriyor diyebiliriz.  

2019 yılından beri rapor içeriğine uygun olarak hazırlanacak bir yasa tasarısının meclise sunulmasını ve akabinde yasalaşmasını bekliyoruz. Şubat ayı başında Ak Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, iki hafta süre vererek meclise yeni bir tasarının sunulacağını belirtti ve açıklamalarda bulundu ancak şu an nisan ayındayız ve ne yazık ki henüz meclise sunulan bir yasa tasarısı yok. Bizler de merakla bekliyoruz. 

“Yaptırımlar bazında caydırıcı olan bir düzenlemeye ihtiyaç var”

Hayvan haklarına dair ihtiyaç duyulan yeni yasanın amacı ve kapsamı ne olmalıdır?

Amacı ve kapsamından ziyade uygulanabilirliği ve caydırıcılığının olması gerekmektedir. Zira var olan düzenlememizdeki en büyük sıkıntı, uygulamasının olmaması, denetimin yapılmaması ve yaptırımlar bazında caydırıcılığının olmamasıdır. Bu bağlamda hayvanların kendilerine özgü statü ve haklarının olduğunun bilincinde, sadece sokak hayvanları için değil, vahşi hayvanlarında yaşam hakkını korumak suretiyle hayvanların güvenliğinin en üst düzeyde sağlanması en önemli noktadır. Hayvanlar biz insanoğlunun taşınır bir malı değildir. Onlar canlı, hissedebilen, düşünebilen varlıklardır. Konuşamıyor ve dertlerini dile getiremiyor olmaları bu gerçeği değiştirmiyor. Hayvana karşı şiddetin önlenmesinde elbette en kritik ve önem arz eden konu eğitimdir. Toplumu bu konuda eğitmek, bilinçlendirmek ve toplumun algısını değiştirmek esastır. Ama ondan önce ve kısa sürede sonuç alınacak şekilde günlük hayatta en çok karşılaşılan “ŞİDDET” belasına ivedi çözüm getirecek bir yasal düzenlemenin yapılması şarttır. 

Ankara HABERİ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve elazigbulten.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.