Şemsettin Yılmaz
Yedi Çınar Okulları

AVUKAT SÖNMEZ: ‘’ SİYASET BASİTE İNDİRGENİNCE, ÜSLUP DA SERTLEŞİYOR, NEZAKET VE İNSANİYET BOYUTU KAYBOLUYOR.’’ DEDİ.

Elazığ (Elazığ Bülten) - Elazığ Bülten İnternet Haberciliği | 11.09.2023 - 09:35, Güncelleme: 11.09.2023 - 09:52
 

AVUKAT SÖNMEZ: ‘’ SİYASET BASİTE İNDİRGENİNCE, ÜSLUP DA SERTLEŞİYOR, NEZAKET VE İNSANİYET BOYUTU KAYBOLUYOR.’’ DEDİ.

Hukuk Doktoru, Araştırmacı-Yazar, Avukat İrfan Sönmez, gazetemizin kendisine yönelttiği “Siyasetteki üslup için ne düşünüyorsunuz?” sorusuna karşılık: ‘’Siyasetçi, tahammülsüz, ön yargılarını kullanıyor, kendi politika ve projelerini anlatmak yerine ötekini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyor. Hedef basite indirgenince, üslup da sertleşiyor, nezaket ve insaniyet boyutu kayboluyor.’’ Dedi.

Bugün siyasette sertleşmek bir yana ağır hakaretlere varan bir dil kullanıldığını, kişilik haklarını zedeleyecek denli sınır tanımaksızın tırmanan bu dilin ne yazık ki kişilik haklarını ihlal etmekle kalmayıp, aynı zamanda bir öfke ve nefret diline dönüştüğünü belirten Av. Sönmez; ‘’Siyasette üslup çok önemlidir. Şunun için önemlidir. Toplumun önünde olanlar, toplumu yönetenlerin tavırları, davranışları aynı şekilde tabana da yansıyor. Yukarıda agresif bir dil kullanıldığı zaman, aşağıda insanlar kavga ediyor. Yukarıda barışçıl bir dil kullanıldığı zaman, aşağıya da bu şekilde sirayet ediyor. İnsanlar arasındaki siyasi rekabet kavgaya dönüşmeden devam ediyor. HÂLBUKİ BİZ KAVGA YAPMAMAK İÇİN SİYASET YAPMALIYIZ Onun için siyasetçilerin mümkün olduğu kadar dikkatli bir dil kullanmaları, siyasi dillerinin toplumu kavgaya tutuşturacak bir tarza dönüştürmemeleri gerekir.  Biz 12 Eylül'ü, kavgaları, darbeleri yaşamış bir neslin çocuklarıyız. Bunların büyük bir kısmını hapishane, kavga işkence süreçleri gibi ben de yaşadım. Bu kavgaların bir kısmının temel nedenlerinden bir tanesi, siyasetçilerin üslubunu ayarlayamamaları, kavga yapar gibi siyaset yapmalarıdır. Hâlbuki biz kavga yapmamak için siyaset yapmalıyız. Biz savaşa gitmiyoruz.  Nihayetinde Türkiye'yi belli bir dönem seçecek insanları, yönetecek insanları seçmek maksadıyla seçimlere gidiyoruz.  Dolayısıyla siyaseti; savaş gibi, kavga gibi yapmak yerine, projelerimizi söyleyerek, ülkemizi nasıl yöneteceğimizi, siyasete nasıl bir renk katacağımızı ifade ederek buna uygun bir siyaset dili geliştirmeliyiz. ESKİ SİYASETÇİLER SON DERECE NAZİK VE DİKKATLÇİ BİR DİL KULLANDILAR Bugün de dün arasında bir mukayese yaptığımızda şunu rahatlıkla ifade edebilirim. 12 Eylül kavgalarını gördük yaşadık. Emin olun o günün siyasi üslubuyla bugünün siyasi üslup arasında çok büyük derin farkları vardır.  Bir kavga ortam olmasına rağmen iktidar ve muhalefet partisi'nin liderleri birbirleriyle ilgili birbirlerine hitap ederlerken son derece nazik ve dikkatli bir dil kullandılar.  Mesela rahmetli Demirel'in ve Türkeş'in üslubunda muhataplarını aşağılayan, onları rencide eden, kişilik haklarına saldıran, tek bir dil bulamazsınız.  Rahmetli Erbakan ve Ecevit içinde aynı şeyleri söylemek mümkün. Bugün baktığımız zaman, siyasetin neredeyse kahvehane üslubuyla yapıldığını, özellikle muhalefet liderlerinden onları rencide edecek tarzda hitap edildiğini, onların neredeyse İslam ve insanlık çerçevesi dışına çıkarıldığı bir siyaset diline şahit oluyoruz. Son derece yanlış bir şey. Din bir faktör olarak kullanılmamalıdır. Eğer siz dini kullanırsanız, karşınızdakini direk din çerçevesinin dışına itmek zorunda kalırsınız.  SİYASET, İMANLA-KÜFÜR ARASINDAKİ BİR MÜCADELE DE DEĞİLDİR Hâlbuki bu siyasi mücadele, dinler arasındaki bir mücadele değildir. İnananlar ile inanmayanlar arasındaki bir mücadele değildir. İmanla-küfür arasındaki bir mücadele de değildir.  Geçmişteki siyasi üslup birleştirici olmasa da en azından husumet üretici, kavga üretici, insanları düşmanlaştırıcı bir dil yoktu. Bu ölçüde yoktu.  Bugün eğer bir partiye oy vermiyorsanız, sizi kolaylıkla İslam çerçevesinin dışına iten bir dille karşılaşabiliyorsunuz. Siyasette neredeyse Müslüman olanlar, olmayanlar şeklinde bir ayrışma durumu söz konusu oluyor.  BUGÜNKİ SİYASİ USLÜP TEHLİKELİ BİR SİYASET DİLİDİR Bu bir ülkenin geleceği, beraberliği, birliği için son derece tehlikeli bir siyaset dilidir.  Türkiye'nin bu dili terk etmesi gerekir. Bu ülkenin hangi partiye mensup olursa olsun bütün parti tabanları Müslümandır. Bütün parti tabanları bu ülkeyi sevmektedir. Bunda etnik partileri Türkiye'yi bölmek isteyen partileri elbette ki tarafa bırakıyoruz. Ama onun dışında siyasetin sağında solunda, ortasında merkezinde yer alan partilerin tamamının ülkeye hizmet etmek maksadıyla ortaya çıkan farklı kadrolar olduğunu, aralarındaki rekabetin dinsel bir rekabet olmadığını, tamamen bir kadro rekabeti olduğunu, bir proje rekabeti olduğunu anlamak ve siyaseti de buna göre değerlendirmek zorundayız  Siyaseti din üzerinden değerlendirirseniz, komşunuzu partinize oy vermediği zaman kâfir ilan edersiniz. Siyaseti din üzerinden değerlendirirseniz, sizin gibi düşünmeyenleri öldürülmesi gereken insanlar olarak görürsünüz. Bu bir ülke için son derece tehlikeli, siyaset içinde son derece ayrıştırıcı, kavgayı, iç savaşı körükleyen son derece yanlış bir dildir. Bundan siyasetçilerin sakınması, dikkat etmesi gerekir.  Birbirlerini eleştirebilirler ama bunu bir taraf sanki Allah tarafından görevlendirilmiş, diğer tarafta Allah tarafından lanetlenmiş gibi bir üslubu siyasete getirirseniz bu ülkeye kötülük edersiniz.’’ Dedi. EĞER MUHALEFET BU DAĞINIKLIĞI DEVAM ETTİRİRSE MAHALLİ SEÇİMLERDE DE ÇOK SIKINTILI BİR SONUÇ ALABİLİR Seçim sonrası değerlendirmelerde de bulunan Avukat Sönmez: ‘’Bir seçim yapıldı muhalefet büyük bir umutlarla bu seçime girdi. Yapılan anketlerde En az 10 puanlık bir fark vardı. Hepimiz muhalefetin seçimi kazanacağını, bu kadar bozuk ekonomik bir düzenle enflasyon ve hayat pahalılığının bu kadar yüksek olduğu bir dönemde vatandaşın basiretli davranarak yeni yönetimi iş başına getireceğini düşünüyorduk. HDP’Yİ BÜYÜTEN AK PARTİ’DİR Karl Marx’ın meşhur bir sözü var: ‘“Din Toplumların Afyonudur” Dini bir uyuşturucu, bir afyon gibi kullanarak vatandaşı kandırdılar  ve netice itibariyle seçimi  aldılar.  Ben o dönemde alandaydım. Vatandaş bize ‘’siz iyisiniz ama altılı masanın altında PKK var’’ diyordu. Benim bu konuda Türkiye'de yayınlanan kitaplarım var.  HDP’yi  büyüten AK Parti’dir. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Çözüm sürecinde ve Oslo sürecinde çok büyük sözler verilmiştir. Bunları kitabımda detaylı bir şekilde anlattım  ve yazdım. Fetö dediler. Fetö'yü büyüten, emniyeti onlara teslim, eden adaleti de onlara teslim eden bu hükümettir. Nitekim Cumhurbaşkanının ‘’ne istediler de vermedik’’ veya ‘’aynı menzile yürüyoruz’’ şeklinde beyanları var. Ama bunları söyleyenler Fetö'cü olmadı.  Fetö'nün karşısında olanlar, bunlara ihtiyatla yaklaşanlar, devletin içine tarikatları ve cemaatleri bu kadar sokmayın diyenler birdenbire Fetö'cü ve C emaatçi oldu.  VATANDAŞ TEK TARAFLI PRGOPAGANDAYA MARUZ KALIYOR Propaganda ile her şeyi ters düz edebilmek mümkün. Yaşadığımız çok algı ve imaj çağı. Onun için post-truth diyorlar. Gerçek sonrası çağ diyorlar. Yani artık gerçekleri anlatmak, insanlara gerçeğe inandırmak çok mümkün olmuyor. Vatandaş propagandadan etkileniyor. Tek taraflı propagandaya maruz kalıyor. Bu iktidar birçok televizyon ve gazeteyi kendi propagandası istikametinde kullanıyor. Muhalefetin böyle bir dili de yok.  Muhalafet Partileri seçimden sonra beklentilerinin gerçekleşmemesi üzerine kendisini kaybetti. Birbirlerini suçlamaya başladılar. Altılı masa dağılır bir vaziyete geldi. CHP içerisinde yönetimin değişmesi istikametinde bir takım çalışmalar oldu. Şu anda muhalefet dağınık bir görüntü arz ediyor. Toplum psikolojisidir, hiçbir toplum dağınıklığı istikrar kötü de olsa istikrara tercih etmez. Eğer muhalefet bu dağınıklığı devam ettirirse mahalli seçimlerde de çok sıkıntılı bir sonuç alabilir.’’ Dedi.
Hukuk Doktoru, Araştırmacı-Yazar, Avukat İrfan Sönmez, gazetemizin kendisine yönelttiği “Siyasetteki üslup için ne düşünüyorsunuz?” sorusuna karşılık: ‘’Siyasetçi, tahammülsüz, ön yargılarını kullanıyor, kendi politika ve projelerini anlatmak yerine ötekini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyor. Hedef basite indirgenince, üslup da sertleşiyor, nezaket ve insaniyet boyutu kayboluyor.’’ Dedi.

Bugün siyasette sertleşmek bir yana ağır hakaretlere varan bir dil kullanıldığını, kişilik haklarını zedeleyecek denli sınır tanımaksızın tırmanan bu dilin ne yazık ki kişilik haklarını ihlal etmekle kalmayıp, aynı zamanda bir öfke ve nefret diline dönüştüğünü belirten Av. Sönmez; ‘’Siyasette üslup çok önemlidir. Şunun için önemlidir. Toplumun önünde olanlar, toplumu yönetenlerin tavırları, davranışları aynı şekilde tabana da yansıyor. Yukarıda agresif bir dil kullanıldığı zaman, aşağıda insanlar kavga ediyor. Yukarıda barışçıl bir dil kullanıldığı zaman, aşağıya da bu şekilde sirayet ediyor. İnsanlar arasındaki siyasi rekabet kavgaya dönüşmeden devam ediyor.

HÂLBUKİ BİZ KAVGA YAPMAMAK İÇİN SİYASET YAPMALIYIZ
Onun için siyasetçilerin mümkün olduğu kadar dikkatli bir dil kullanmaları, siyasi dillerinin toplumu kavgaya tutuşturacak bir tarza dönüştürmemeleri gerekir. 
Biz 12 Eylül'ü, kavgaları, darbeleri yaşamış bir neslin çocuklarıyız. Bunların büyük bir kısmını hapishane, kavga işkence süreçleri gibi ben de yaşadım. Bu kavgaların bir kısmının temel nedenlerinden bir tanesi, siyasetçilerin üslubunu ayarlayamamaları, kavga yapar gibi siyaset yapmalarıdır.
Hâlbuki biz kavga yapmamak için siyaset yapmalıyız. Biz savaşa gitmiyoruz.  Nihayetinde Türkiye'yi belli bir dönem seçecek insanları, yönetecek insanları seçmek maksadıyla seçimlere gidiyoruz. 
Dolayısıyla siyaseti; savaş gibi, kavga gibi yapmak yerine, projelerimizi söyleyerek, ülkemizi nasıl yöneteceğimizi, siyasete nasıl bir renk katacağımızı ifade ederek buna uygun bir siyaset dili geliştirmeliyiz.


ESKİ SİYASETÇİLER SON DERECE NAZİK VE DİKKATLÇİ BİR DİL KULLANDILAR
Bugün de dün arasında bir mukayese yaptığımızda şunu rahatlıkla ifade edebilirim. 12 Eylül kavgalarını gördük yaşadık. Emin olun o günün siyasi üslubuyla bugünün siyasi üslup arasında çok büyük derin farkları vardır. 
Bir kavga ortam olmasına rağmen iktidar ve muhalefet partisi'nin liderleri birbirleriyle ilgili birbirlerine hitap ederlerken son derece nazik ve dikkatli bir dil kullandılar. 
Mesela rahmetli Demirel'in ve Türkeş'in üslubunda muhataplarını aşağılayan, onları rencide eden, kişilik haklarına saldıran, tek bir dil bulamazsınız. 
Rahmetli Erbakan ve Ecevit içinde aynı şeyleri söylemek mümkün. Bugün baktığımız zaman, siyasetin neredeyse kahvehane üslubuyla yapıldığını, özellikle muhalefet liderlerinden onları rencide edecek tarzda hitap edildiğini, onların neredeyse İslam ve insanlık çerçevesi dışına çıkarıldığı bir siyaset diline şahit oluyoruz. Son derece yanlış bir şey. Din bir faktör olarak kullanılmamalıdır. Eğer siz dini kullanırsanız, karşınızdakini direk din çerçevesinin dışına itmek zorunda kalırsınız. 

SİYASET, İMANLA-KÜFÜR ARASINDAKİ BİR MÜCADELE DE DEĞİLDİR
Hâlbuki bu siyasi mücadele, dinler arasındaki bir mücadele değildir. İnananlar ile inanmayanlar arasındaki bir mücadele değildir. İmanla-küfür arasındaki bir mücadele de değildir. 
Geçmişteki siyasi üslup birleştirici olmasa da en azından husumet üretici, kavga üretici, insanları düşmanlaştırıcı bir dil yoktu. Bu ölçüde yoktu. 
Bugün eğer bir partiye oy vermiyorsanız, sizi kolaylıkla İslam çerçevesinin dışına iten bir dille karşılaşabiliyorsunuz. Siyasette neredeyse Müslüman olanlar, olmayanlar şeklinde bir ayrışma durumu söz konusu oluyor. 
BUGÜNKİ SİYASİ USLÜP TEHLİKELİ BİR SİYASET DİLİDİR
Bu bir ülkenin geleceği, beraberliği, birliği için son derece tehlikeli bir siyaset dilidir.  Türkiye'nin bu dili terk etmesi gerekir. Bu ülkenin hangi partiye mensup olursa olsun bütün parti tabanları Müslümandır. Bütün parti tabanları bu ülkeyi sevmektedir. Bunda etnik partileri Türkiye'yi bölmek isteyen partileri elbette ki tarafa bırakıyoruz. Ama onun dışında siyasetin sağında solunda, ortasında merkezinde yer alan partilerin tamamının ülkeye hizmet etmek maksadıyla ortaya çıkan farklı kadrolar olduğunu, aralarındaki rekabetin dinsel bir rekabet olmadığını, tamamen bir kadro rekabeti olduğunu, bir proje rekabeti olduğunu anlamak ve siyaseti de buna göre değerlendirmek zorundayız 
Siyaseti din üzerinden değerlendirirseniz, komşunuzu partinize oy vermediği zaman kâfir ilan edersiniz. Siyaseti din üzerinden değerlendirirseniz, sizin gibi düşünmeyenleri öldürülmesi gereken insanlar olarak görürsünüz.
Bu bir ülke için son derece tehlikeli, siyaset içinde son derece ayrıştırıcı, kavgayı, iç savaşı körükleyen son derece yanlış bir dildir. Bundan siyasetçilerin sakınması, dikkat etmesi gerekir.  Birbirlerini eleştirebilirler ama bunu bir taraf sanki Allah tarafından görevlendirilmiş, diğer tarafta Allah tarafından lanetlenmiş gibi bir üslubu siyasete getirirseniz bu ülkeye kötülük edersiniz.’’ Dedi.

EĞER MUHALEFET BU DAĞINIKLIĞI DEVAM ETTİRİRSE MAHALLİ SEÇİMLERDE DE ÇOK SIKINTILI BİR SONUÇ ALABİLİR
Seçim sonrası değerlendirmelerde de bulunan Avukat Sönmez: ‘’Bir seçim yapıldı muhalefet büyük bir umutlarla bu seçime girdi. Yapılan anketlerde En az 10 puanlık bir fark vardı. Hepimiz muhalefetin seçimi kazanacağını, bu kadar bozuk ekonomik bir düzenle enflasyon ve hayat pahalılığının bu kadar yüksek olduğu bir dönemde vatandaşın basiretli davranarak yeni yönetimi iş başına getireceğini düşünüyorduk.


HDP’Yİ BÜYÜTEN AK PARTİ’DİR
Karl Marx’ın meşhur bir sözü var: ‘“Din Toplumların Afyonudur” Dini bir uyuşturucu, bir afyon gibi kullanarak vatandaşı kandırdılar  ve netice itibariyle seçimi  aldılar.  Ben o dönemde alandaydım. Vatandaş bize ‘’siz iyisiniz ama altılı masanın altında PKK var’’ diyordu. Benim bu konuda Türkiye'de yayınlanan kitaplarım var.  HDP’yi  büyüten AK Parti’dir. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Çözüm sürecinde ve Oslo sürecinde çok büyük sözler verilmiştir. Bunları kitabımda detaylı bir şekilde anlattım  ve yazdım.
Fetö dediler. Fetö'yü büyüten, emniyeti onlara teslim, eden adaleti de onlara teslim eden bu hükümettir. Nitekim Cumhurbaşkanının ‘’ne istediler de vermedik’’ veya ‘’aynı menzile yürüyoruz’’ şeklinde beyanları var. Ama bunları söyleyenler Fetö'cü olmadı.  Fetö'nün karşısında olanlar, bunlara ihtiyatla yaklaşanlar, devletin içine tarikatları ve cemaatleri bu kadar sokmayın diyenler birdenbire Fetö'cü ve C emaatçi oldu. 
VATANDAŞ TEK TARAFLI PRGOPAGANDAYA MARUZ KALIYOR
Propaganda ile her şeyi ters düz edebilmek mümkün. Yaşadığımız çok algı ve imaj çağı. Onun için post-truth diyorlar. Gerçek sonrası çağ diyorlar. Yani artık gerçekleri anlatmak, insanlara gerçeğe inandırmak çok mümkün olmuyor. Vatandaş propagandadan etkileniyor. Tek taraflı propagandaya maruz kalıyor. Bu iktidar birçok televizyon ve gazeteyi kendi propagandası istikametinde kullanıyor. Muhalefetin böyle bir dili de yok. 
Muhalafet Partileri seçimden sonra beklentilerinin gerçekleşmemesi üzerine kendisini kaybetti. Birbirlerini suçlamaya başladılar. Altılı masa dağılır bir vaziyete geldi. CHP içerisinde yönetimin değişmesi istikametinde bir takım çalışmalar oldu. Şu anda muhalefet dağınık bir görüntü arz ediyor. Toplum psikolojisidir, hiçbir toplum dağınıklığı istikrar kötü de olsa istikrara tercih etmez. Eğer muhalefet bu dağınıklığı devam ettirirse mahalli seçimlerde de çok sıkıntılı bir sonuç alabilir.’’ Dedi.

Elazığ HABERİ

Habere ifade bırak !
Habere Ek Video
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve elazigbulten.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.