Elazığ’da her yıl düzenlenen kitap fuarları, şehir için önemli bir kültürel etkinlik olmasına rağmen ne yazık ki beklenen ilgiyi göremiyor. Stantlar hazırlanıyor, yazarlar davet ediliyor, yüzlerce kitap getiriliyor ama fuar alanına baktığımızda kalabalığın çoğu “gezen”, çok azı ise gerçekten “okuyan” kesimden oluşuyor. Bu durum artık sadece bir tespit değil, Elazığ’ın kültürel geleceği adına bir uyarı niteliği taşıyor.
Elazığ’da okuma oranının düşük olması, sadece kitap fuarlarının kaderini belirlemiyor; şehrin gelecekteki düşünsel birikimini de etkiliyor. Çünkü okuyan toplum, sorgulayan ve üreten toplumdur. Oysa Elazığ’da kitap, hâlâ ihtiyaç listesinde en alt sıralarda yer alıyor. Kitap fuarına gidip yalnızca fotoğraf çekmek, stantları gezip hiçbir şey almadan çıkmak ya da kitap fiyatlarını bahane ederek raflardan uzak durmak, bu sorunu daha da derinleştiriyor.
Aslında mesele sadece kitap almak değil; kitapla kurduğumuz ilişkinin zayıflığı. Bir şehrin kültürünü canlı tutan şey okumaktır, düşünmektir, kendini geliştirmektir. Elazığ, tarih boyunca kültürüyle, sanatçısıyla, eğitimli insanıyla anılan bir şehir oldu. Ama bugün okuma alışkanlığındaki bu zayıflık, o birikimi gölgede bırakıyor.
Kitap fuarları, sadece kitap satılan yerler değildir; yeni fikirlerin, yeni bakış açılarının, yeni dünyaların kapısıdır. Bu kapı her yıl açılıyor ama içeri girenlerin sayısı çok az. Eğer bu tablo değişmezse, fuarlar da zamanla “yapmış olmak için yapılan” etkinliklere dönüşecek.
Elazığ’ın kitaba, okumaya ve düşünceye yeniden yönelmesi gerekiyor. Çünkü bir şehir, betonla değil; kitapla, kültürle, sanatla büyür. Ve her kitap fuarı, bu dönüşüm için bir fırsattır. Yeter ki biz o fırsatı görmeyi bilelim.