Kadının Kendi Ayakları Üzerinde Bir Dünya

Kadın cinayetleri, sadece istatistiklerde yer alan soğuk veriler değil, toplumun derinliklerine işleyen bir insanlık trajedisidir. Her bir kadın cinayeti, bir hayatın, bir ailenin ve bir geleceğin sona ermesi demektir. Bu cinayetler, kadınların güvenliğini ve yaşama hakkını tehdit ederken, toplumun vicdanını da derinden sarsıyor ama Kadınların çoğunluğunun kendi hayat arkadaşları tarafından öldürüldüğü gerçeğini değiştirmez.

Kadın cinayetlerinin arkasında genellikle cinsiyet eşitsizliği, namus adı altında toplumsal normların dayattığı baskılar yatar. Kadınlar, sadece bir obje olarak görüldüğü için hedef alınıyor ve şiddete maruz kalıyor. Ve tüm Dünya'nın kadınıda kadının, erkeğide kadının doğurduğunu unutarak yaşaması durum, kadınların yaşam hakkının ihlal edilmesi sözde toplumun koyduğu ahlaki kuralların zedelenmesine neden oluyor.

Kadın cinayetlerine karşı mücadelede, toplumun her kesiminin sorumluluk alması gerekiyor. Yasal düzenlemelerin yanı sıra, eğitim, farkındalık ve kültürel değişim de önemli! Özellikle kadına en çok zarar veren erkek toplumunu yetiştiren annelerin çocuklarına kadının değerini, saygıyı ve kültürel zihniyet baskısının dışında çocuklar yetiştirmesi kadının ayakları üzerinde durabileceği bir Dünyanın ilk adımı olacaktır.

Toplum olarak, kadınların güvenliğini sağlamak için daha etkin bir şekilde çalışmalı ve kadına yönelik şiddeti kabul etmeyen bir kültürü yaygınlaştırmalıyız.

Kadınların yaşam hakkı evrensel bir insan hakkıdır ve her bir kadın, güvende olmayı hak eder. Kadın cinayetleriyle mücadele etmek, daha adil, daha güvenli ve daha eşit bir toplum için mücadele etmek gerekiyor.Bu mücadeleye hep birlikte omuz vererek, özellikle hem cinslerimize destek olarak birlikte özgür bir şekilde kadının

kendi ayakları üzerinde duracağı bir Dünya oluşturmak vicdanı olan her insanın sorumluluğudur.