Şemsettin Yılmaz
Yedi Çınar Okulları

OSLODAN HABUR’A TERÖR BARONLARININ SAVAŞI "KAYIP BARIŞ"

Yaşam (Elazığ Bülten) - Elazığ Bülten İnternet Haberciliği | 23.01.2023 - 11:27, Güncelleme: 23.01.2023 - 11:27
 

OSLODAN HABUR’A TERÖR BARONLARININ SAVAŞI "KAYIP BARIŞ"

Avukat, Siyasetçi ve Yazar İrfan Sönmez’in Oslo’dan Habur’a Terör Baronlarının Savaşı “Kayıp Barış” adlı kitabı çıktı.

Avukat, Siyasetçi ve Yazar İrfan Sönmez’in Oslo’dan Habur’a Terör Baronlarının Savaşı “Kayıp Barış” adlı kitabı çıktı. Öncelikle Şunu ifade etmekte fayda görüyorum. Bir kitabı yazdıran saik kitabın kendisi kadar önemlidir. Yani bir yazar bu kitabı niçin yazmaya gerek duymuştur. Hangi sebeplerle hangi saiklerle hareket etmiştir sorusu kitabın ortaya çıkış nedenini de ortaya koyar. Ülkeler sadece silahla, topla tüfekle müdafaa edilmezler. Bugün Dünyada artık ideolojik savaşlar, fikir savaşları var. Kültürel istila dediğimiz istila biçimleri var. Amerikanlaşma, Küreselleşme veya Globalleşme diye ifade edilen ülkeleri tek tipli hale getirmeye, Amerikanlaştırmaya, Kapitalizmin istediği insan tipini yaratmaya matuf çalışmalar var. Bu kitabı yazmaktaki gayem; Türkiye’nin içinde bulunduğu en büyük tehditten etnik ayrılıkçılıktır, terördür, bölücülüktür. Bir ülkenin ekonomik problemleri olur iyi bir yönetimi gelir öncekilerin hatalarını telafi ederek o ülkenin ekonomik problemlerini çözer. Yine tarımla ilgili hayvancılıkla ilgili problemleri olabilir iyi bir yönetim modeli ile bunların hepsini aşabilirsiniz. Ancak terör ve ayrılıkçılık hele hele etnik bir sebebe dayanıyorsa bununla mücadele etmek çok zordur. Çok uzun bir zaman sürecini göze almak, akılla, mantıkla, bilimle mücadele etmek gerekir. Biz hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Bir ülkenin aydınları o ülkenin fikir bekçileridir, o ülkenin gümrük bekçileridir. O ülkenin sınır kapılarından içeri giren bölücü, ayrılıkçı kendi insanlarımızı bizden koparan fikirlere karşı bir gümrük memuru gibi görev yapan onlara karşı kendi kültürünü inançlarını kendi vatanının değerlerini savunan birer bekçi gibidir. Bende hepimizin bu ülkeye karşı borçları var. Türkiye birlik olursa, bütünlüğünü korursa, Türk ve Kürt kardeş olursa bu ülkede etnik ve mezhep ayrımı olmaza kısacası biz ulus millet olabilirsek bu coğrafyada kavgasız bir şekilde yaşar ve medeniyet mücadelesinin en ön safına geçebiliriz. Ama enerjimizi içerdeki kavgalarla tüketirsek Türkiye’yi bir yerden alıp bir yere taşımamız mümkün olmaz. Ne yazık ki Türkiye’deki siyaset genellikle toplumdaki fay hatları üzerinde yapılıyor. Mezhep siyaseti, etnik siyaset bunlardan bir tanesi ve bunlar Türkiye’ye çok büyük zararlar verdi. Biz kavganın içerisinden gelip kavganın zararını gören insanlarız. Alevi’de, Sunni’de hangi kökene sahip olursa olsun bu coğrafyada bu kutsal vatan coğrafyasında yaşayan herkes birinci sınıf vatandaştır. Ve herkesi olduğu gibi kabul etmek gerekir. İnsanlarımızı kendimize benzetme istikametinde yaptığımız zorlayıcı her faaliyet sonunda geri teperek bir karşıtlığa dönüşmektedir.  Bunlara dikkat etmek gerekir. Kitabı neden yazdım? Daha önce dedim ki her aydın aynı zamanda kalemiyle ülkesinde nöbet tutan bir insan gibidir. Geçmişte silahla nöbetimizi tutmuştuk, şimdi de kalemimizle ülkemizin, milletimizin, inançlarımızın bir nevi bekçiliğini yapıyoruz. Ben çok okuyan, çok araştıran ve bu ülkenin her meselesinin, sıkıntısını, derdini taşıyan, gece yarılarına kadar kitaplarla haşır neşir olan bunun içinde sosyal hayatından çok taviz vermek zorunda kalan bir arkadaşınızım. Türkiye’nin önündeki en büyük problemin bölücülük olduğunu gördüm. Bunu nasıl çözeriz, meselesini sorusunu kendisine dert edindim. Ve bu istikamette okumalar yaptım. Arşiv çalışmalar yaparak vatandaşlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. Netice itibarıyla bu hassasiyet ve bu çalışmalar 4 tane biri biriyle bağlantılı kitapların ortaya çıkmasına sebep oldu. Son kitabım dördüncü kitabım oluyor. Ama hazır olan 2-3 tane daha kitabım var. Allah nasip ederse, ömrümüz vefa ederse inşallah okuyucularımıza 4-5 tane daha kitap sunarak görevimi yapmak istiyorum. Cami yapmak nasıl sadaka ise eser vermekte öyle bir şeydir. Bu milletin gönül dünyasına katkıda bulunmak, bu milletin fikir dünyasına katkıda bulunma istikametinde her gayret güzeldir ve takdire şayandır. Birinci kitabım Ana Dille Eğitim Milliyetçilik AB Hukuk idi. Tükendi Türkiye’nin her yerinde satışı yapıldı. İkinci kitabım yine onunla bağlantılı olan “Bu mesele Kürt meselesi midir gerçekten yoksa Türkiye’yi bölme meselesi midir? sorusuna cevap arayan Kürt Sorunu Mu, Devletleşme Sorunu Mu? İsimli kitabımdır. Çok kısa bir zaman içerişinde iki baskısı tükendi.  Üçüncü kitabım doktora tezimde olan Sef Determinasyon yani milletlerin, halklarının kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili kitabımdı. Bu kitabımda da biraz önce kitaplarımla bağlantılı olarak Türkiye’de ayrı bir devlet kurmak isteyen gurupların Uluslararası hukuk açısından böyle bir hakları var mıdır yok mudur? Sorusunun cevabını aradım.  Yerli yabancı birçok kaynağı taradım. Yaklaşık 400 kaynak kullandım. Bu sayı doktora tezinde müthiş bir kaynaktır. Müthiş bir zenginliktir. Netice itibarıyla bugün kendi kaderimizi tayin edelim diyen etnik gurupların hiçbirinin Türkiye’de kendi kaderini tayin etme dış sef determinasyon hakkının olmadığını belgeleriyle, delilleriyle uluslararası hukuk perspektifiyle ortaya koydum. Son kitabım ise Türkiye 2005 yılından itibaren başlayarak PKK ile bir görüşme süreci yaşadı. 2005’ten 2011’e yılına kadar olan sürecin adı Oslo Süreci idi. 2012’nin sonundan başlayıp 2015’in ortalarına kadar süren sürecin adı Çözüm Süreci veya Açılım idi. Aslında bunlar birbirinden farklı süreçler değil. 2005 yılından başlayan PKK ile yapılan görüşmelerin çeşitli safhalarını çeşitli aşamalarını temsil ediyor. Hepsinde de aynı gayeye maksada matuf olan görüşmeler. Bu görüşmelerde vatandaşa aksettirilen ne? Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkların aynı olup olmadığını araştırma gereğini duydum. Tek taraflı kaynaklara bağlı kalmadan, önyargıyla hareket etmeden tamamen bilimsel yöntemleri kullanarak PKK’nn kaynaklarını da tarayarak karşılaştırmalar mukayeseler yaparak vatandaşa bu konuyla ilgili bu konunun arkasındaki realite ile ilgili bilgiler vermeye çalıştım. Netice itibariyle ortaya çok korkunç bir tablo çıktı. Türkiye’nin nasıl parçalanmanın kıyısından döndüğünü. PKK ile aslında silah bırakma pazarlığı yapılmadığını, vatan toprağı üzerinde pazarlık yapıldığını delillerle ortaya koydum. O dönem bürokrasisinin çözüm diye Türkiye’nin, Türkiye’de büyükçe bir coğrafya, büyükçe bir vatan parçasının PKK’nın egemenliğine vermeyi kabul ettiklerini belgeleriyle ortaya koydum. Bunu niye yaptım? Bugün çözüm süreci bitmiş gibi gözükse de dün bu süreci başlatanlar siyaseten sıkıştıkları, desteğe ihtiyacı olduğu zaman aynı süreci yeniden güncelleyeceklerini, yeniden devreye sokacaklarını, buzdolabından indireceklerini dolayısıyla Türkiye’nin yeniden o sıkıntılı sürece girebileceğini düşünerek bir nevi erken uyarı yapma gereği duydum. Kitabı okuyan herkes kitabı okurken dehşete kapıldıklarını ifade ettiler. Televizyonlarda, gazetelerde millete akıl veren birçok kişinin çözüm sürecinde nasıl olsa bu iş bitti PKK’nın da bir egemenlik alanı olacak Abdullah Öcalan hapiste çıkacak falan bölgenin başbakanı olacak düşüncesiyle Abdullah Öcalan’a nasıl selam gönderme sırasına girdiklerini isim isim teşhir ettim. Bunlar televizyonlarda demokrat, liberal geçinen ama üstündeki külleri biraz kaşıdığınız zaman altında bölücü çıkan çevreler olduğunu gösteren çevreler olduğunu millete göstermek istedim. Kitabın kısa bir zamanda tükeneceğine, büyük ilgi göreceğine inanıyorum. Daha yayınlanır yayınlanmaz yayınevine çok büyük siparişler verildiğini öğrendim. İnternet sitelerinde satışa sunulan kitap aynı zamanda Yayıncı kuruluş olana Elips Yayınevinden istenebilir. Elazığ’da da kitapçı arkadaşların sipariş verdiklerini öğrendik. İnşallah önümüzdeki haftalarda kitapevlerinde satışa sunulacak.
Avukat, Siyasetçi ve Yazar İrfan Sönmez’in Oslo’dan Habur’a Terör Baronlarının Savaşı “Kayıp Barış” adlı kitabı çıktı.

Avukat, Siyasetçi ve Yazar İrfan Sönmez’in Oslo’dan Habur’a Terör Baronlarının Savaşı “Kayıp Barış” adlı kitabı çıktı.

Öncelikle Şunu ifade etmekte fayda görüyorum. Bir kitabı yazdıran saik kitabın kendisi kadar önemlidir. Yani bir yazar bu kitabı niçin yazmaya gerek duymuştur. Hangi sebeplerle hangi saiklerle hareket etmiştir sorusu kitabın ortaya çıkış nedenini de ortaya koyar. Ülkeler sadece silahla, topla tüfekle müdafaa edilmezler. Bugün Dünyada artık ideolojik savaşlar, fikir savaşları var. Kültürel istila dediğimiz istila biçimleri var. Amerikanlaşma, Küreselleşme veya Globalleşme diye ifade edilen ülkeleri tek tipli hale getirmeye, Amerikanlaştırmaya, Kapitalizmin istediği insan tipini yaratmaya matuf çalışmalar var.

Bu kitabı yazmaktaki gayem; Türkiye’nin içinde bulunduğu en büyük tehditten etnik ayrılıkçılıktır, terördür, bölücülüktür. Bir ülkenin ekonomik problemleri olur iyi bir yönetimi gelir öncekilerin hatalarını telafi ederek o ülkenin ekonomik problemlerini çözer. Yine tarımla ilgili hayvancılıkla ilgili problemleri olabilir iyi bir yönetim modeli ile bunların hepsini aşabilirsiniz.

Ancak terör ve ayrılıkçılık hele hele etnik bir sebebe dayanıyorsa bununla mücadele etmek çok zordur. Çok uzun bir zaman sürecini göze almak, akılla, mantıkla, bilimle mücadele etmek gerekir. Biz hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Bir ülkenin aydınları o ülkenin fikir bekçileridir, o ülkenin gümrük bekçileridir. O ülkenin sınır kapılarından içeri giren bölücü, ayrılıkçı kendi insanlarımızı bizden koparan fikirlere karşı bir gümrük memuru gibi görev yapan onlara karşı kendi kültürünü inançlarını kendi vatanının değerlerini savunan birer bekçi gibidir.

Bende hepimizin bu ülkeye karşı borçları var. Türkiye birlik olursa, bütünlüğünü korursa, Türk ve Kürt kardeş olursa bu ülkede etnik ve mezhep ayrımı olmaza kısacası biz ulus millet olabilirsek bu coğrafyada kavgasız bir şekilde yaşar ve medeniyet mücadelesinin en ön safına geçebiliriz.

Ama enerjimizi içerdeki kavgalarla tüketirsek Türkiye’yi bir yerden alıp bir yere taşımamız mümkün olmaz. Ne yazık ki Türkiye’deki siyaset genellikle toplumdaki fay hatları üzerinde yapılıyor. Mezhep siyaseti, etnik siyaset bunlardan bir tanesi ve bunlar Türkiye’ye çok büyük zararlar verdi.

Biz kavganın içerisinden gelip kavganın zararını gören insanlarız. Alevi’de, Sunni’de hangi kökene sahip olursa olsun bu coğrafyada bu kutsal vatan coğrafyasında yaşayan herkes birinci sınıf vatandaştır. Ve herkesi olduğu gibi kabul etmek gerekir. İnsanlarımızı kendimize benzetme istikametinde yaptığımız zorlayıcı her faaliyet sonunda geri teperek bir karşıtlığa dönüşmektedir.  Bunlara dikkat etmek gerekir.

Kitabı neden yazdım? Daha önce dedim ki her aydın aynı zamanda kalemiyle ülkesinde nöbet tutan bir insan gibidir. Geçmişte silahla nöbetimizi tutmuştuk, şimdi de kalemimizle ülkemizin, milletimizin, inançlarımızın bir nevi bekçiliğini yapıyoruz. Ben çok okuyan, çok araştıran ve bu ülkenin her meselesinin, sıkıntısını, derdini taşıyan, gece yarılarına kadar kitaplarla haşır neşir olan bunun içinde sosyal hayatından çok taviz vermek zorunda kalan bir arkadaşınızım.

Türkiye’nin önündeki en büyük problemin bölücülük olduğunu gördüm. Bunu nasıl çözeriz, meselesini sorusunu kendisine dert edindim. Ve bu istikamette okumalar yaptım. Arşiv çalışmalar yaparak vatandaşlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. Netice itibarıyla bu hassasiyet ve bu çalışmalar 4 tane biri biriyle bağlantılı kitapların ortaya çıkmasına sebep oldu.

Son kitabım dördüncü kitabım oluyor. Ama hazır olan 2-3 tane daha kitabım var. Allah nasip ederse, ömrümüz vefa ederse inşallah okuyucularımıza 4-5 tane daha kitap sunarak görevimi yapmak istiyorum. Cami yapmak nasıl sadaka ise eser vermekte öyle bir şeydir. Bu milletin gönül dünyasına katkıda bulunmak, bu milletin fikir dünyasına katkıda bulunma istikametinde her gayret güzeldir ve takdire şayandır. Birinci kitabım Ana Dille Eğitim Milliyetçilik AB Hukuk idi. Tükendi Türkiye’nin her yerinde satışı yapıldı. İkinci kitabım yine onunla bağlantılı olan “Bu mesele Kürt meselesi midir gerçekten yoksa Türkiye’yi bölme meselesi midir? sorusuna cevap arayan Kürt Sorunu Mu, Devletleşme Sorunu Mu? İsimli kitabımdır. Çok kısa bir zaman içerişinde iki baskısı tükendi.  Üçüncü kitabım doktora tezimde olan Sef Determinasyon yani milletlerin, halklarının kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili kitabımdı. Bu kitabımda da biraz önce kitaplarımla bağlantılı olarak Türkiye’de ayrı bir devlet kurmak isteyen gurupların Uluslararası hukuk açısından böyle bir hakları var mıdır yok mudur? Sorusunun cevabını aradım.  Yerli yabancı birçok kaynağı taradım. Yaklaşık 400 kaynak kullandım. Bu sayı doktora tezinde müthiş bir kaynaktır. Müthiş bir zenginliktir.
Netice itibarıyla bugün kendi kaderimizi tayin edelim diyen etnik gurupların hiçbirinin Türkiye’de kendi kaderini tayin etme dış sef determinasyon hakkının olmadığını belgeleriyle, delilleriyle uluslararası hukuk perspektifiyle ortaya koydum.

Son kitabım ise Türkiye 2005 yılından itibaren başlayarak PKK ile bir görüşme süreci yaşadı. 2005’ten 2011’e yılına kadar olan sürecin adı Oslo Süreci idi. 2012’nin sonundan başlayıp 2015’in ortalarına kadar süren sürecin adı Çözüm Süreci veya Açılım idi.

Aslında bunlar birbirinden farklı süreçler değil. 2005 yılından başlayan PKK ile yapılan görüşmelerin çeşitli safhalarını çeşitli aşamalarını temsil ediyor. Hepsinde de aynı gayeye maksada matuf olan görüşmeler. Bu görüşmelerde vatandaşa aksettirilen ne? Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkların aynı olup olmadığını araştırma gereğini duydum. Tek taraflı kaynaklara bağlı kalmadan, önyargıyla hareket etmeden tamamen bilimsel yöntemleri kullanarak PKK’nn kaynaklarını da tarayarak karşılaştırmalar mukayeseler yaparak vatandaşa bu konuyla ilgili bu konunun arkasındaki realite ile ilgili bilgiler vermeye çalıştım.

Netice itibariyle ortaya çok korkunç bir tablo çıktı. Türkiye’nin nasıl parçalanmanın kıyısından döndüğünü. PKK ile aslında silah bırakma pazarlığı yapılmadığını, vatan toprağı üzerinde pazarlık yapıldığını delillerle ortaya koydum. O dönem bürokrasisinin çözüm diye Türkiye’nin, Türkiye’de büyükçe bir coğrafya, büyükçe bir vatan parçasının PKK’nın egemenliğine vermeyi kabul ettiklerini belgeleriyle ortaya koydum. Bunu niye yaptım? Bugün çözüm süreci bitmiş gibi gözükse de dün bu süreci başlatanlar siyaseten sıkıştıkları, desteğe ihtiyacı olduğu zaman aynı süreci yeniden güncelleyeceklerini, yeniden devreye sokacaklarını, buzdolabından indireceklerini dolayısıyla Türkiye’nin yeniden o sıkıntılı sürece girebileceğini düşünerek bir nevi erken uyarı yapma gereği duydum.

Kitabı okuyan herkes kitabı okurken dehşete kapıldıklarını ifade ettiler. Televizyonlarda, gazetelerde millete akıl veren birçok kişinin çözüm sürecinde nasıl olsa bu iş bitti PKK’nın da bir egemenlik alanı olacak Abdullah Öcalan hapiste çıkacak falan bölgenin başbakanı olacak düşüncesiyle Abdullah Öcalan’a nasıl selam gönderme sırasına girdiklerini isim isim teşhir ettim. Bunlar televizyonlarda demokrat, liberal geçinen ama üstündeki külleri biraz kaşıdığınız zaman altında bölücü çıkan çevreler olduğunu gösteren çevreler olduğunu millete göstermek istedim. Kitabın kısa bir zamanda tükeneceğine, büyük ilgi göreceğine inanıyorum. Daha yayınlanır yayınlanmaz yayınevine çok büyük siparişler verildiğini öğrendim. İnternet sitelerinde satışa sunulan kitap aynı zamanda Yayıncı kuruluş olana Elips Yayınevinden istenebilir. Elazığ’da da kitapçı arkadaşların sipariş verdiklerini öğrendik. İnşallah önümüzdeki haftalarda kitapevlerinde satışa sunulacak.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve elazigbulten.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.