İletişim Fakültesinde Hayat


Bir zamanlar “gazeteci mi olacaksın, aç kalırsın” diye başlayan cümlelerin hedefindeydi iletişim fakültesi öğrencileri.
Oysa bugün dünya, tam da iletişimle dönüyor. Sosyal medyadan habere, reklamdan sinemaya kadar her şey, söylenen bir sözün,
paylaşılan bir görüntünün ya da yazılan bir satırın etkisiyle şekilleniyor. İletişim artık yalnızca bir alan değil, çağın dili haline geldi.

İletişim fakültesi denince akla kameralar, mikrofonlar, haber merkezleri geliyor ama işin özü çok daha derin.
Bu fakültelerde, sadece konuşmak değil, dinlemek; sadece yazmak değil, anlamak öğretiliyor. Çünkü bir haberi doğru anlatmak da,
bir reklamla duyguyu doğru aktarmak da, insanı anlamaktan geçiyor. Her bölümün merkezinde “insan” var.

Yine de iletişim fakültesi öğrencisi olmak kolay değil. Bir yanda sabahlara kadar kurgu yapanlar, diğer yanda haber yetiştirenler var.
Fakat ortak bir gerçek var: İletişim, emek isteyen bir alan. Başarılı olmak için sadece yetenek değil, sabır ve tutku da gerekiyor.

Toplum çoğu zaman bu alanı hafife alıyor, “bir kamera tutmakla, iki cümle yazmakla” biter sanıyor. Oysa iletişim, algıyı şekillendiren,
toplumu yönlendiren, farkındalık yaratan bir güç. Bir haberle bir insanın hayatı değişebiliyor, bir filmle binlerce kişiye dokunulabiliyor.
Bu yüzden iletişim, sadece meslek değil; sorumluluk.

İletişim fakültesi, geleceğin gazetecilerini, yönetmenlerini, senaristlerini, halkla ilişkiler uzmanlarını yetiştiriyor.
Ama aslında bundan çok daha fazlasını yapıyor: Gerçeği anlatmanın, doğruyu savunmanın, duyguyu paylaşmanın yollarını öğretiyor.

Kameranın arkasında, mikrofonun ucunda, kalemin ucunda duran her iletişimci, görünmeyen bir dünyayı görünür kılıyor.
Ve işte o yüzden, bu fakültenin mezunları sadece haber yapmaz, sadece film çekmez — insanı anlatır.