Dünya üzerindeki hiçbir üniter devlet, böyle yoğun ve büyük bir kitlesel göçün yaratacağı demografik değişimi anayasal düzenini değiştirmeden kaldıramaz. Türkiye'de doğmuş bir sığınmacı, Türkiye'de evlenip Türkiye'de çocuk yaptığında, bu sorunun çözümü imkansız hale gelecek.
Bir sığınmacı düşünün ki, Türkiye'de doğmuş, anne ve babası da Türkiye'de doğmuş, dedesi ve ananesi uzun seneler Türkiye'de kalmış. Bu noktaya geldiğimizde sayıları 20 milyonu çoktan aşmış olacak. Türkiye göndermek istese bile hiç tahmin edilmeyen bambaşka sorunlar çıkacak.
Bu sorunun zamansal sınırı geride kaldığında, Türkiye'nin sığınmacıları vatandaş yapması yönünde uluslararası baskılar başlayacak. Vatandaş yapılmayan sığınmacıların ülkede uzun yıllar yaşadığı sorunlar "uluslararası kitlesel suç" adı altında büyük bir propagandaya dönüşecek. Büyük ihtimalle filmler yapılacak ve Türkler vicdansız kötü insanlar olarak gösterilecek.
Zaten mesele, sorunun şimdilik çözümsüz kalmasıdır. Yeter ki Türkiye'de kalsınlar, bir süre geçsin, ikinci kuşak sığınmacılar Türkiye'de doğsun, büyüsün, evlensin ve üçüncü kuşak sığınmacılar da dünyaya gelsin... Ondan sonra bu insanları bu toprakların insanları görecekler.
Öte yandan sığınmacılar Türkiye'de kaldıkça doğabilecek sorunlar propaganda malzemesi yapılacak, tüm bu sorunların Türkiye'nin "üniter" yapısından kaynaklandığı dile getirilecek. Türkiye'nin sığınmacıları benimseyebilmesi için adem-i merkeziyetçi anayasal düzen talep edilecek.
O dönemin siyasetçileri, bu sorunun kendilerinden kaynaklanmadığını dile getirip geçmiş yönetimleri suçlayarak pek çok tavize kapı aralayacak. Hele ki Türkiye gibi 10 yılda bir ekonomik kriz yaşayan bir ülke, bu krizlerden birinde anayasal düzen değişikliğine boyun eğebilir.
Hal böyleyken, mesele henüz çözüm noktasındayken bu uzak tehlikeleri şimdiden görüp dile getirmek, sorunun çözümünü şimdiden savunmak, bir savaş işgaline direnmekten sonra Türk milleti için en kritik tepkidir. Bundan kuşkunuz olmasın.