Cumhuriyet, bu yıl 102. yaşına girdi. Yüz yılı geride bırakmış, ama hâlâ ilk günkü heyecanını koruyan bir mirastan bahsediyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bayraklarla süslenen sokaklarda, meydanlarda, okullarda aynı coşku vardı. Çünkü Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değil; bir milletin yeniden doğuş hikâyesidir.
102 yıl önce atılan o adım, yalnızca siyasi bir dönüşüm değil, toplumsal bir devrimdi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı, eğitim her çocuğun hakkı oldu, özgür birey olmanın önemi öğretildi. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü, sadece bir cümle değil, bir yaşam biçimine dönüştü.
Bugün biz gençler, Cumhuriyet’in nimetlerinden faydalanarak büyüyoruz. Okulda özgürce düşünebiliyor, fikirlerimizi söyleyebiliyor, hayal kurabiliyorsak bu, 102 yıl önce verilen mücadelenin sonucudur. Ama aynı zamanda bu mirasın sorumluluğunu taşımak da bize düşüyor. Çünkü Cumhuriyet, bir kez kazanılıp unutulacak bir şey değil; her gün yeniden yaşatılması gereken bir değer.
Belki dünya değişti, teknoloji ilerledi, yaşam biçimleri farklılaştı… Ama Cumhuriyet’in özünde yer alan eşitlik, özgürlük ve adalet kavramları hâlâ yolumuzu aydınlatıyor. Bugün hâlâ o ışığın altında yürüyoruz.
Cumhuriyet, sadece geçmişimizin değil, geleceğimizin de teminatı. Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği bu miras, her birimizin kalbinde var olmaya devam ediyor. 102 yıl önce yakılan o meşale, bugün de aynı inançla yanıyor.
Ve biz biliyoruz ki, o ışık hiç sönmeyecek. Çünkü Cumhuriyet, bir tarih değil; yaşayan bir umut, ortak bir gelecek demek.